• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
ZEYDU'L-HAYR ASHABIM GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİDİR,KİM ONLARIN İZİNDEN GİDERSE, KURTULUŞA ERMİŞTİR(H.Ş.) Her hafta bir sahabinin hayatını konu alıyoruz.

ZEYDU'L-HAYR

«Şüphesiz sende Allah ve Rasûlü'nün (s.a.v.) sevdiği iki özellik var. Bunlar ölçülü davranmak ve hâlim olmaktır».

Bazı kişiler var ki İslâm'dan önce de sonrada iyi isim bırakmış­lardır.

Şimdi büyük bir sahabî'nin iki portresini ele alıyoruz. Bu portre­lerin birincisini Cahiliyye eli çizmiş, diğerini de İslâm'ın parmaklan ortaya çıkarmıştır.

Cahiliyye çağında bu sahabî'ye halk «Zeydu'l-Hayl» derdi. Müslü­man olduktan sonra, Rasûfüliah (s.a.v.) ona «Zeydu'l-Hayr» ismini ver­miştir.

Birinci portreyi edebiyat kitapları şöyle anlatmaktadır : .

Eş-Şeybani, Amir oğullarından bir ihtiyarın ağzından şöyle tatmıştır :

«Kurak bir yıl geçirmiştik. O yıl ekinler kurumuş, hayvanlar öl­müştü. Bizden birisi ailesiyle birlikte Hîre'ye göç etmiş, ailesini oraya yerleştirdikten sonra onlara şöyle demişti:

«— Dönünceye kadar beni burada bekleyin».

O adam ailesi için para ve mal elde ederse dönmeye, yoksa meye yemin etmişti.

Bunun üzerine yanına yol azığını alıp gün boyunca yol yürüdü. Ge­ce olunca, karşısında bir çadır ve çadırın yanında da bağlı birtay gördü :

«— Bu ilk ganimet» deyip taya doğru yürüdü ve onun bağını çöz­dü. Taya biner binmez, arkasından bir ses duydu :

«— Bırak onu. Gönlünü ganimet olarak al». Adam onu hemen bı­rakıp oradan çekip gitti. Yedi gün yürüdükten sonra bir deve ağılına ulaştır. Ağılın yanında içinde deriden bir çadırın bulunduğu büyük bir çadır vardı ki bu servet ve nimete işaret ediyordu. Adam kendi ken­dine :

«— Burada mutlaka develer, bu çadırın içinde de mutlaka sahip­leri olması lâzım» dedi. Sonra çadırın içine baktı —ki güneşin bat­ması yakındı— ortasında çok yaşlı birisini gördü. Onun haberi olma­dan arkasına oturdu. Biraz sonra, güneş battı. Onun gibisi hiç görül­memiş iri bir atlı geldi. Yüksek bir ata binmişti. Sağında ve solunda iki hizmetçi yürüyordu. Yanlarında yüz kadar da deve vardı. Develerin önünde aygır bir deve vardı. Öndeki aygır deve çökünce, öbür develer de çöktüler.

Bu arada atlı hizmetçilerden birine :

«— Şunun sütünü sağ ve ihtiyara icir» diyerek bir deveye işaret etti. Hizmetçi elindeki kap doluncaya kadar ondan süt sağıp ihtiyarın önüne koydu ve yanından ayrıldı. İhtiyar bir veya iki yudum süt içip kalanını bıraktı.

«— Gîzlice, sürünerek ihtiyarın yanına gittim. Süt kabını aldım ve içindeki sütün hepsini içtim. Hizmetçi dönüp kabı aldı ve şöyle dedi :

«— Efendim! İhtiyar hepsini içmiş». Atlı sevindi ve başka bir de­veye işaret ederek :

«— Şunu da sağ ve süt kabını ihtiyarın önüne koy» dedi. Hizmetçi kendisine emredileni yaptı. İhtiyar ondan bir yudum içti ve bıraktı. Yine ben aldım ve yarısını içtim. Atlıyı şüphelendirmemek için hep­sini bitirmedim.

Daha sonra atlı, öbür hizmetçiye bir koyun kesmesini emretti. Hizmetçi bir koyun kesti. Atlı kalkıp o koyunun etini ihtiyar için kızarttı ve kendi eliyle yedirdi. İhtiyar doyunca, kendisi ve hizmetçileri kalan eti yemeye başladılar.

Bir süre sonra hepsi yataklarına yatıp derin bir uykuya daldılar.

İşte bu esnada, aygır devenin yanma gittim, bağını çözüp ona bindim. Deve yerinden fırlayınca, diğerleri de onun peşine düştüler. Ge­ceyi yolda geçirdim. Gün ağarınca etrafa göz gezdirdim. Beni takip eden hiçbir kimse göremedim. Gün yükselinceye kadar yola devam ettim.

Bir de arkama dönüp baktım ki, sanki bir kartal veya büyük bir kuş geliyor ve gittikçe bana yaklaşıyor. Onun kısrağa binmiş bir atlı olduğunu farkettim. Bana yaklaştığında da, daha önce tanıdığım o ki­şinin develerini aramaya geldiğini anladım.

Hemen deveyi bağlayıp, sadaktan bir ok çıkardım ve yayıma koy­dum. Develeri de arkama aldım. Atlı uzakta durup bana şöyle dedi :

«— Deveyi serbest bırak».

«— Hayır, Hîre'de aç kadınlar bıraktım. Onların yanma erzakla dönmeye, yoksa ölmeye yemin ettim».

«— Sen zaten öleceksin... Devenin bağını çöz».

«— Hayır, kesinlikle çözmem».dedi.

— Vah sana, kendi kendini aldatıyorsun. Devenin yularını göster»

Yularda üç düğüm vardı. Daha sonra bana, oku hangi düğüme at­masını istediğimi sordu. Ortadakini işaret ettim. Oku o düğüme attı. Sanki oraya eliyle koymuştu. Daha sonra ikinci ve üçüncü düğümlere... Ben de derhal oku sadağına geri koydum. Teslimiyeti kabul ederek onu beklemeye başladım. Bana yaklaşıp kılıcımı ve yayımı aldı

«— Bin arkama» dedi. Ben de atının arkasına bindim. Adar soyle dedi :

«— Sana nasıl davranacağımı tahmin ediyorsun?»

«— Çok kötü davranacağını tahmin ediyorum».

«— Niçin?»

«— Sana yaptıklarımdan dolayı, çünkü benden üstün olduğun halde, sana itaat etmedim».

«— Sen Mühelhil'le (yani babasıyla) beraber yeyip içmişken ve bu gece onunla birlikte oturmuşken sana kötülük yapacağımı mı sanıyorsun?» Mühelhil'in adını duyunca :

«— Sen Zeydu'l-Hayl misin?» dedim. O da :

«— Evet» dedi.

«— Esirine iyi muamele et».

«— Sana hiçbir zarar gelmeyecektir», deyip beni kaldığı yere gö­türdü ve bana şöyle dedi :

«— Vallahi, eğer şu develer benim olsaydı, onları sana verirdim. Fakat onlar kız kardeşlerimden birine aittir. Burada birkaç gün kal, yakında ganimet elde edeceğimi umduğum bir baskın yapacağım.

Üç gün sonra, Numeyr Oğullarına baskın yaptı, yüz deveye yakın ganimet elde etti ve hepsini bana verdi. Yanındaki adamlardan bir­kaçını da beni korumak üzere yanıma verdi ve nihayet Hîre'ye- ulaş­tım».

İşte bu, Zeyd'ul-Hayl'in cahiliye devrindeki portresidir.

Gelelim İslâm'daki portresine, bunu İslâm Tarihi kitapları şöyle anlatmaktadır :

Peygamber'Ie ilgili haberler Zeydu'l-Hayl'e ulaşınca, onun davet ettiği şeyleri inceleyip araştırdı. Binitini hazırladı. Halktan büyük mev-kiye sahip olan kimseleri Yesrib'e gitmeye ve Hz. Peygamber'ie görüşmeye davet etti. Onunla birlikte Tayy kabilesinden kalabalık bir hey'et yola çıktı. İçlerinde Zurr İbn Sedûs, Malik İbn Cubeyr, Amir İbn Cuveyn ve başkaları vardı."Medine'ye vardıklarında, Mescid-i Nebe-vî'ye gidip binitjerini mescidin önüne çöktürdüler. Mescide girdikleri esnada Rasûlüllah (s.a.v.) minberden müslümanlara hitap etmektey­di. Rasûlüllah'm (s.a.v.) konuşması hoşlarına gitti ve müslümanların ona gönülden bağlanmaları, onu can kulağıyla dinleyip söylediklerinden etkilenmeleri onları hayrette bıraktı. Rasûlüllah (s.a.v.) da onları gö­rünce, müsiümanlara hitap ederek şöyle dedi:

«— Ben sizin için Uzza'dan ve taptığınız herşeyden daha hayır­lıyım... Ben sizin için Allah'tan başka kendisine taptığınız siyah deve­den daha hayırlıyım».

Rasûlüllah'm (s.a.v.) konuşması Zeydu'I-Hayl ve beraberindekilerin gönüllerinde iki türlü tesir bıraktı. Bazıları hak olanı kabul edip ona yöneldi. Bazıları da haktan yüz çevirip ona burun kıvırdılar. Bazıları cenneti seçti, bazıları da cehennemi.

Zurr İbn-i Sedûs ise, Rasûlüllah'a, (s.a.v.) inanan gönüllerin çepe­çevre kuşattığını ve sevgiyle bakan gözlerin onu sardığını görüverin-ce, içindeki kıskançlık duygusu kabarıp içini bir korku bürüdü. Sonra etrafındakilere şöyle dedi :

«— Şüphesiz ben, Arabların cariyelerine sahip olacak adamı gö­rüyorum ama onun benîm cariyemi almasına müsaade etmiyeceğim.»

Daha sonra Suriye taraflarına gidip başını kazıttı ve hıristiyan oldu.

Zeyd'Ie öbürlerine gelince; onların durumu başkaydı. Rasûlüllah (s.a.v.) hutbesini bitirir bitirmez, Zeydu'I-Hayl müslümanların arasında ayağa kalktı. O çok yakışıklı, sağlam yapılı ve çok uzun boyluydu. Ata binince sanki eşeğe binmiş gibi ayakları yerde sürünürdü. Uzun bo­yuyla dikilip gür sesiyle şöyle dedi :

«— Ey Muhammed Allah'tan başka tanrı olmadığına ve senin Alah'in Rasûlü olduğuna şehadet ederim». Rasûlüllah (s.a.v.) yanma ge­lip :

«— Sen kimsin?» dedi.

Zeyd'ul-Hayl. :

«— Ben, Mühelhil oğlu Zeydu'l-Hayl'im».

Rasûlüllah {s.a.v.} :

«— Hayır, sen Zeydu'l-Hayr'sm. Zeydu'I-Hayl değil. Seni memle­ketinden getirip kalbini İslâm'a yumuşatan Allah'a hamdolsun».

İşte o bundan sonra Zeydu'I-Hayr diye tanındı.

Rasûlüllah (s.a.v.) onu evine götürdü. Yanında Ömer İbnu'l-Hattab ve bazı sahabîler vardı. Eve geldiklerinde, Rasûlüllah (s.a.v.) Zeyd'e bir yastık verdi. Rasûlüllah'm (s.a.v.) huzurunda yaslanmak Zeyd'e zor geldi ve onu geri verdi. Rasûlüllah (s.a.v.) veriyor, o geri çeviriyordu. Bunu üç defa tekrarladılar.

Oturduklarında, Rasûlüllah (s.a.v.) Zeydu'I-Hayr'a şöyle dedi :

«— Zeyd! Şimdiye kadar bana anlatılıp da sonra kendisini gör­düğüm kimseler anlatılan niteliklerinin altındaydı. Ancak sen müstes­nasın.

Zeyd! Şüphesiz sende Allah ve Rasûlü'nün sevdiği iki haslet var». Zeyd sordu :

— Nedir onlar? Ya Rasûlallah!» Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle cevap verdi :

«— Ölçülü davranmak ve halim olmak». Zeydu'l-Hayr :

«— Beni, Allah ve Rasûlü'nün sevdiği gibi yapan Allah'a hamdol-sun». Tekrar Hz. Peygamber'e (s.a.v.) dönüp şöyle dedi :

«— Ey Allah'ın Rasûlü! Bana üçyüz süvari ver. Ben Bizans ülke­sine o üçyüz süvariyle baskın yapıp orayı onların elinden alacağıma söz veriyorum» :

Rasûlüllah, (s.a.v) onun bu gayretini beğenip şöyle dedi :

«— Bravo, sen ne yamansın Zeyd!.. Sen ne adamsın?!»

Zeyd'le beraber olanların hepsi müslüman oldu. Onlar memleket­leri Necîd'e dönmek istediklerinde, Hz. Peygamber (s.a.v) uğurlayıp şöyle dedi :

«Zeyd'le Bu ne yaman kişi?!»

Eğer o Medîne vebasından kurtulabiiseydi, neler yapacaktı neler!

O sıralarda, Medîne-i Münevvere'de hummalı veba salgını vardı. Zeydu'l-Hayr oradan ayrıldıktan sonra vebaya yakalandı. Yanındakilere şöyle dedi :

«— Benî, Kays'in ülkesine yaklaştırın Aramızda cahiliye ahmak­lıklarından bazı sürtüşmeler oldu. Vallahi Aziz ve Celîl olan Allah'a kavuşuncaya kadar hiçbir müslümanla dövüşmeyeceğim».

Zeydu'l-Hayr'ın tutulduğu humma zaman zaman şiddetlenmesine rağmen Necîd'e doğru ilerlemeye devam etti. Kavmine kavuşmayı ve Allah'ın kavmini onun vasıtasıyla müslümanlar grubuna dahil etmesi­ni istiyordu. Adeta ölümle yarışa girişmişlerdi. Çok geçmedi, ölüm onu yendi ve yarı yolda son nefeslerini verdi. Müslüman oluşuyla, ölü mü arasında günah işlemek için bir zaman kalmamıştı.

www.camiye.com

  
1090 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın