• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Sa'd bin Ebi Vakkas 'ASHABIM GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİDİR,(H.Ş.) Her hafta bir sahabinin hayatını konu alıyoruz.
SA'D İBN-İ EBİ VAKKAS
At Sa'd at... Anam, babam sana feda olsun».
Eûzü billahi mm'eş-şeytani'r-racîm. Bismil'lâhi'r-rahmani'r-rahîm.
«Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşı­mıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana ba­bana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş banadır. Ana baba seni, körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin; bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz banadır. O zaman, yaptıklarınızı size bildiririm, (Lokman sûresi, âyet :  14-15).
Bu ayet-i  kerîmelerin eşsiz ve şahane bir hikâyesi vardır.
Delikanlının gönlünde birbirini tutmayan birçok duygu çarpıyor­du. Ama en sonunda hayır şerre, iman da küfre galip geldi.
Gelelim hikâyenin kahramanına; bu, Mekke gençlerinin en soy­lularından ve ana babası en  itibarlı kimselerden  olan  bir gençtir.
İşte bu genç Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'tır.
Mekke'de peygamberlik nuru doğduğu zaman Sa'd; nazik, ana ba­basına karşı çok itaatkâr ve özellikle annesini çok seven bir delikanlı idi.
O gün Sa'd, onyedinci baharını karşılamış olmasına rağmen olgun yaştakilerle yaşlıların akıl  ve  bilgisine  sahipti.
Meselâ o, yaşıtlarının  ilgi duyduğu çeşitli  eğlencelere  gitmezdi. Onun işi gücü ok ve yay yapmak, atıcılık talimlerîyle uğraşmaktı. San­ki o, kendini büyük birşeye hazırlıyordu.
Yine o, halkı arasında gördüğü inanç bozukluğunu ve kötü hali beğenmiyordu. Sanki içinde bulundukları karanlıklardan kurtarması için güçlü, sağlam ve şefkatli bir elin onlara uzanmasını bekliyordu.
İşte böyle bir haldeyken Azîz ve Gelîi olan Allah [c.c.) bütün in­sanlığa bu şefkatli ve yapıcı eli ikram buyurdu.
Bu, yaratıkların efendisi Muhammed İbn-i Abdlllah'ın eliydi. O elin içinde sönmeyen ilâhî yıldız Allah'ın Kitab'i vardı...
Sa'd İbn-i Ebî Vakkas hidayet ve hak davetini kabul ettiğinde, müs-lüman erkeklerin üçüncüsü veya dördüncüsü olmuştu. Bununla öğüne-rek şöyle der dururdu ;
«— İslâm'ın üçte biri oiarak yedi gün kaldım».
Rasûlüllah [s.a.v.), Sa'd'in müslüman oluşuna çok sevinmişti. Çün­kü Sa'd'da bu hilâlin yakın bir zamanda dolunay olacağını müjdeleyenüstünlük ve mertlik alâmetleri vardı.
Sa'd'da, Mekke gençlerini onun yolunda gitmeye ve onun gibi müslüman olmaya teşvik eden soy sop üstünlüğü vardı.
Bütün bunların üstünde Sa'd, Hz. Peygamber'in dayıiarındandi. O Zuhre oğuîlarmdandı. Zuhre oğullan ise Rasûlüllah'm (s.a.v.) annesi Amine Bint Vehb'in ailesiydi, Rasûlüllah (s.a.v.) böyle bir dayıya sahip olmaktan şeref duyardı.
Şöyle rivayet edilir :
Rasûlüllah (s.a.v.) bazı sahabîlerle otururken Sa'd İbn-i Ebî Vak-kas'ın geldiğini görünce yanındakilere şöyle dedi :
«~ Bu benim dayımdır. Böyle bir dayısı olan var mı?»
Ancak Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'ın müslümanlığı pek   kolay geçmemiştir. Bu mü'min genç, acı ve ağır bir imtihanla karşılaşmıştır. Bu sert ve çetin imtihandan dolayı onun hakkında ayet nazil olmuştur.
Bu benzersiz imtihanı anlatması için sözü Sa'd'a bırakalım. Sa'd anlatmaktadır :
— İslâm'a girmeden üç gün önce rüyada kendimi kapkara bir yerde gördüm. Birşey göremiyordum. Derken ay doğdu. Onun aydın­lattığı yolu takip ettim. Benden önce bu aya uyan kimseleri gördüm. Bunlar Zeyd İbn-i Harise, Ali İbn-i Ebî Talib ve Ebû Bekr idi». Onlara
— Buraya ne zaman geldiniz?» dedim.
— Şimdi» dediler.
Sabah olunca, Rasûlüllah'm (s.a.v.) gizli gizli İslâm'a davette bu­lunduğunu öğrendim. Anladım ki Allah benim iyiliğimi murad etmiş ve beni onunla karanlıklardan aydınlığa çıkarmayı istemişti.
Koşa koşa Rasûlüllah'a (s.a.v.) gittim. Onu, Ceyad mahallesinde buldum. İkindi namazını kılmaktaydı. Hemen müslüman oldum. Rüyam­da gördüklerimden başkası benden önce müslüman olmamıştı.
«— Annem müslüman olduğumu duyunca küplere bindi. Çünkü ben ona çok itaat eden ve onu seven birisiydim. Bana gelip şöyle dedi :
«— Sa'd! Girdiğin bu din nedir böyle? Seni, anne ve babanın di­ninden çevirdi... Mutlaka yeni dinini terkedeceksin. Yoksa ölünceye kadar yemek yemiyeceğim ve su içmeyeceğim. O zaman da sen çok üzülürsün, yaptığına pişman olursun. Ebediyete kadar da İnsanlar se­ni ayıplar».
«— Nolur anneciğim! Bunu yapma. Ben herhangi birşeyden do­layı  dinimi terkedemem».
Fakat annem dediğini tuttu. Yemeyi içmeyi bıraktı. Günlerce ye­meden içmeden durdu. Zayıf düşüp halsiz kaldı.
Hayatını devam ettirecek kadar biraz yiyip içmesini istemek için sık sık yanına gidiyordum. O da şiddetle karşı çıkıyor, kendisi ölüncey veya ben dinimi terkedinceye kadar yememeye yemin ediyordu.
Bu arada ona şöyle dedim :
«—Anneciğim! Allah'ı ve onun elçisini senden daha çok seviyo­rum... Vallahi, senin bin canın olsa ve bunları birer birer teslim etser ben yine dinimden dönmem».
Benim ciddi olduğumu görünce, durumu kabullenip istemiye iste-miye yemek yedi ve su içti, Allah Te'âlâ bizim hakkımızda şu ayeti kerimeyi indirdi :
«Ana baba, seni körü körüne bana ortak koşman için zorlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla güzel geçin».
Sa'd İbn=i Ebî Vakkas'ın müslüman olduğu gün, müsİümanlarm en iyi günü ve İslâm'ın en hayırlı günü olmuştu.
Bedir'de Sa'd ve kardeşi Umeyr'in önemli bir durumları vardı, Umeyr o gün ergenlik çağını birazcık geçmiş bîr delikanlıydı. Raşûlül-lah (s.a.v.) harpten önce müslüman ordusunu kontrole çıktığında, Sa'd'ın kardeşi Umeyr; Peygamber'in onu görüp yaşının küçüklüğü sebebiyle kabul etmemesinden korktuğu için gizlenmişti ama, Rasû-Jüllah (s.a.v.) onu gördü ve kabul etmedi. Umeyr ağlamaya başladı. Bunun üzerine Peygamber ona acıyıp harbe katılmasına izin verdi.
Sa'd sevinerek yanma geldi. Küçük olduğu için, kılıcının bağını bağlayıverdi. İki kardeş Allah yolunda tam manasıyla dövüşmeye baş­ladılar.
Çarpışma sona erdiği zaman Sa'd, Medîne'ye tek başına döndü. Umeyr'I Bedir toprağında şehid olarak bırakmıştı.
Uhud'da müslümanlar bozguna uğrayıp dağıldıkları ve Peygamber, sayıları onu bulmayan birkaç kişi arasında kaldığı zaman, Sa'd İbn-i Ebî Vakkas ok ve yayıyla onu korumak İçin savaş alanında kalmıştı. Attığı her ok bir müşriği yere seriyordu.
Rasûlüllah (s.a.v.) onun ok atışını görünce şu sözlerle onu ok at­maya teşvik ediyordu :
«— At Sa'd!.,. At... Anam babam sana feda olsun».
Sa'd hayatı boyunca bu sözlerle övünmüştü. Bu konuda şöyle der­di :
«— Rasûiüllah (s.a.v.} «anam babam feda olsun» sözlerini benden başka hiç kimseye söylememiştir. [2]
kastedilmemektedir.
Ancak Sa'd; Hz. Ömer'in Iran'lıların üstünlüklerine ve saltanat­larına son veren ve yeryüzünde putperestliğin kökünü kazıyan bîr har­be karar verip ülkedeki bütün valilerine; silâhı, atı, yiğitliği, fikri, şiir ve hitabette meziyeti ve harp için faydalı birşeyi olan herkesi bana gönder diye mektuplar yazdığında şerefin doruğuna ulaşmıştır,
Medîne'ye her taraftan akın akın mücahidler gelmeye başladı. Hepsi toplandığı zaman, Ömer ileri gelenlere büyük orduya kimi ko­mutan tayin edeceğini danıştı. Onlar hep bir ağızdan kükremiş aslan Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'ı tavsiye ettiler. Bunun üzerine Ömer sancağı ona teslim etti.
Büyük ordu Medine'den ayrılmaya karar verdiğinde Ömer İbnu'l-Hattab onu uğurlarken komutanına şu tavsiyeleri yaptı :
«— Sa'd! Rasûiüllah'm (s.a.v.) dayısı ve sahabîsi denilmesi seni gururlandırmasın. Günkü Allah, kötülüğü'kötülükle silmez. Kötülüğü ancak iyilikle siler.
Sa'd! Şüphesiz Allah'ın kimseyle akrabalığı yoktur. Ancak Allah'a itaat vardır. İnsanların asîl olanı da olmayanı da, Allah katında eşit­tir. Allah insanların Rabbi'dir. Onlar da Allah'ın kullarıdır. İnsanlar takva ile birbirlerine üstün gelirler. Allah katmdakilere Allah'a itaâtla erişirler. Peygamber'in yaptığı işe bak ve ona sarıl. Çünkü o yapılma­sı gerekli olandır». .
Mübarek ordu hareket etti. Orduda 99 Bedir harbine katılan, 310. küsur Rıdvan bey'atine kadar Rasûlüllah'la [s.a.v.) sohbet etmek şere­fine nail olan, 300 Mekke'nin fethinde Rasûlüllah'la (s.a.v.) birlikte bulunan ve 700 sahabe çocuğu vardı.
Sa'd ordusunu Kadisiyye'de topladı. Müslümanlar son gün öldü­rücü darbeyi vurmaya karar verip düşmanlarını çepeçevre sardılar. Lâ ilahe illallah ve Allahu ekber sesleriyle her yönden düşman saflarına saldırdılar. İran ordusunun komutanı Rüstem'in başı müsİümanlarm mızraklarının ucunda havaya kalkınca, düşmanların kalplerinde korku ve heyecan uyandı. Öyle ki bir müslüman, İranlı bir askere yanma gel­mesi için işaret ediyor ve o da çıkıp geliyordu ve onu öldürüyordu. Çoğunlukla düşmanı kendi silahıyla öldürüyordu.
Ganimetler sayılamıyacak kadar çoktu. Düşmanlardan 30 bin as­ker ölmüştü.
Allah Sa'd'a uzun ömür ve zenginlik vermiştir. Ölümü yaklaştığın­da Sa'd eski yün cübbesîni getirtip şöyle demiştir :
Benî bununla kefenleyiniz. Çünkü ben Bedir'de müşriklerle bu cübbeyle karşılaştım... Allah Te'âlâ ile de bununla karşılaşmak istiyorum...»
 
.
www.camiye.com
  
1107 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın