• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Kıyamete çok yakın bir zamanda öyle günler gelecek ki gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır.
 
 
 
 
 
 
 
 
Hz. Enes anlatıyor; Resulullah(a.s.m) şöyle buyurdu: “İnsanların üzerine
öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda
sabırlı/dirençli davranıp müslümanca yaşayan kimse avucunda ateş tutan kimse
gibi olacaktır.”
(Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17).
 
“Hırs, heva, dine tercih edilen bir dünya ve herkesin
kendi görüşünü beğendiği bir dönem gelince, kendi nefsinin çaresine bak ve halkı
bırak!” anlamındaki hadisin işaret ettiği zaman, bu zaman mıdır? Ne yapmamız
gerekir?
  
     Rivâyete göre, Ebû Umeyye eş-Şa’banî  şöyle demiştir: Ebû Sa’lebe el- Huşenî’ye geldim şu (Maide, 5/105.) ayet hakkında ne diyorsun, diye sordum. Ebû Sa’lebe hangi ayet dedi. Ben de “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar vermez.” ayeti hakkında, dedim. O da “Vallahi, sen bu soruyu tam bilen birisine sormuş bulunuyorsun” dedi ve devam etti; "Ben de aynı şekilde bu ayeti Rasûlullah (a.s.m)’a sormuştum o da cevap olarak şöyle buyurmuştu":
 
    “Hayır! (sadece kendinizi düzeltmekle kalmayın). Birbirlerinize iyilikleri emredin kötülüklerden sakındırın. Ancak ne zaman kendisine boyun eğilen bir hırsı / mala düşkünlüğü, insanların peşinde gittikleri bir heva-hevesi, dine tercih edilen bir dünya ve herkesin kendi görüşünü beğendiği bir dönemi gördüğünde, o zaman sadece kendi nefsinin çaresine bak ve halkı bırak! Ondan sonra öyle günler gelecek ki o günlerde dinin emirlerine uyma hususunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara bu günkü sizin elli kişinin amelini isteyen kimselerin sevâbı kadar sevap yazılacaktır.”(Tirmizî, Tefsir, 6).
   
   Ve biz şu anda kendi çapımızda insanlara güzellikleri tebliğ edebilir ve Kur’an’ın güzel hakikatlerini onlarla paylaşabiliriz. Bu sebeple, bizim şu anda İslam’a hizmet adına yapmamız gereken görevler konusunda bizim geri durmamıza ruhsat teşkil edecek hiçbir engel yoktur. Ufak-tefek zararları nazara alarak bu görevlerden uzak durmak çok veballi olur.
O halde,
“Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar vermez.”(Maide, 5/105)
mealindeki ayetten “iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma” nın bir görev olmadığı manasını çıkarmak yanlış olur. Çünkü, “doğru yolda olmak”, Allah’ın bütün emir ve yasaklarına riayet etmekle mümkündür.  İyiliği emretmek ve kötülüklerden sakındırmak da Allah’ın bir emridir. Nitekim Kur’an’da bu husus açıkça belirtilmiştir:
“(Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz:  İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız….”(Ali İmran, 3/110).
Bununla beraber, hadis kaynaklarında bu ayetin manasını yanlış anlayanlara karşı tepki gösteren Hz. Ebu Bekir (ra) bir hutbesinde şunları söylemiştir:
 
“Ey insanlar! Siz “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar vermez.” ayetini okuyorsunuz, fakat onu yanlış yorumluyorsunuz. Halbuki ben Resulullah (a.s.m)’ın şöyle dediğini işittim: “İnsanlar bir zâlimi görürler de ona zulmünden el çektirmezlerse, Allah’ın onları kuşatıcı bir azaba uğratması kaçınılmazdır.”(Tirmizî, tefsir, 6; Ebû Dâvûd, Melahim, 27; İbn Mâce, Fiten, 17).
 
    “Kim bir kötülük görür de onu eli ile değiştirmeye gücü yeterse eli ile değiştirsin (engel olsun). Eli ile değiştirmeye gücü yetmezse, dili ile değiştirsin. Dili ile değiştirmeye gücü yetmezse kalbi ile değiştirsin. Bu sonuncusu ise, imanın en zayıfıdır." (bk Müslim, İman 78; Timizi, Fıten 11; İbn Mace, fiten 21).
.
    Kötülüğe el ile engel olmak; onu fiilen engellemektir. Kötülük aletini kırmak, içki ise dökmek, bir malın gasbı ise gasbedilen malı sahibine geri vermek, cezalandırılması gerekiyorsa ceza vermek gibi görevlerdir.
Dil ile engel olmak; kötülük işleyene nasihat etmek, Allah'ın o kötülüğü işleyenler için vaad ettiği cezayı hatırlatmak ve o konudaki âyetleri okumak gibi vazifelerdir.
Kalb ile engel olmak da; o kötülüğe razı olmamak, kötülük işleyene içinden buğzetmektir. Davranışın bu şekli kötülüğü manen engellemektir. Çünkü onun gücü daha fazlasına yetmemektedir.
Hadisin açık manası, iyiliği emretmenin ve kötülükten sakındırmanın kademeli uygulanışını gruplara bölmemiş tüm Müslümanları içine almıştır. Yani kötülüğe el ile engel olmak şu grubun, dil ile engel olmak öteki grubun, kalben buğzetmek de başka bir grubun işidir, diye bir ayırım yapmamıştır. Ancak bazı alimler kötülüğü el ile engellemenin devletin, dil ile engellemenin alimlerin, kalben buğzetmenin de avamın vazifesi olduğunu söylemişlerdir. (Fetavay-ı Hindiyye, 5/353)
Kanaatimizce de bu, yerinde bir sınıflandırmadır. Çünkü, devletin engel olabileceği bir takım kötülüklere birilerinin engel olmaya, hatta devletin vereceği / vermesi gereken cezaları birilerinin vermeye hakkı olmadığı gibi, karışıklık çıkabilir. Diğer taraftan usulünü bilmeden dil ile engel olmaya çalışmak ve kötülükten kaçındırmak da fayda yerine zarar getirebilir. İnsanları hakka yaklaştıracağı halde uzaklaştırabilir.
Sonuç olarak denilebilir ki, her Müslümanın, iyiliği yaparak ve kötülükten sakınarak, canlı ve yaşayan bir örnek olması gerektiği gibi; bulunduğu zamana, şartlara ve kendi konumuna göre, görevliyse eliyle, alimse diliyle, avamsa kalbiyle iyiliği emretmesi, kötülükten de sakındırması gerekir. Sorumlulukları da, her Müslümanın kendi konumuna göre olacaktır.
 
 
Sorularla islamiyet.
 
  
3448 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın