• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
ZITLIKLAR ÇEMBERİNDE HACC Henüz Cidde havaalanına iner inmez bir hacımız, 'ah hocam,

Bir dükkana girdim, henüz bir şey istemeden tezgahtaki adam, yok dedi, ne yok dedim, yok, yok yallah, yallah diyerek beni dükkandan çıkardı. Sonra dükkanı kilitledi. Namaz vakti olduğu için yapıyor bunu, ama bizi öyle kovmasa da, biz halden anlar, kendimiz çıkardık.
Henüz Cidde havaalanına iner inmez bir hacımız, ‘’ah hocam, Peygamber Efendimizin yaşadığı yerler böyle mi olmalıydı, vah hocam’’ diyerek ağlamaya başladı. Gelene kadar ağladı. Medine’ye geldik, hacılarımızı yerleştirdik, odama çıktım. Eşim ağlıyordu. Madame noldu dedim. ‘’Mekke niye bu kadar garib, Mekke niye bu kadar mahrum Arif hoca’’ dedi. Medine’nin daha mamur bir şehir olduğunu görünce, Mekke’nin o salaş halini kaldıramadı. Sayın Kral, ne eşimin, ne de o değerli hacımızın gözyaşlarının sebebini ölene kadar bilemeyecek.Kamera şakası gibidir. Allah Kur’an-ı Kerim’de  atamız İbrahim as.’a  ‘’Evimi tavaf edenler, namaz kılanlar, ruku ve secde edenler için temiz tut’’  (HACC SURESİ,26 ) diye emreder. Bu emir bugün için de geçerlidir. Kabe, Beytullah temiz, çok temiz.  Kabe Allah’ın eviyse, harem sınırları o evin bahçesidir. Bahçesi bakımsız olan evin içi güzel olsa ne ifade eder? Avrupa’da bir şehre bakalım ve bir de Allah’ın evinin bahçesi olan Mekke’ye bakalım.
İslam medeniyeti hakkı esas alır, haklı olan güçlüdür. Gerçek hayatta ise İslam dünyasında güçlü olan haklıdır. Arabası olan yayaya yol vermez, zira 300 bin € luk jeep ondadır, yaya ne hakla ve ne cüretle o kocaman jeepin önüne çıkabilir ki? Bir de batıdaki trafik uygulamasına bakalım.
Sokakta, açık alanda yatan bir Afrikalı gördüm. Ayakları nasır bağlamış ki, nasır natural bir ayakkabıya dönüşmüş, artık ayakkabıya bile ihtiyacı yok. Resmini çekmek istedim, uyuyordu. Sonra çekemedim, deklanşöre basamadım, ne diyecektim bu resmi gösterdiğim insanlara? Bu adamla aynı metafta (tavaf alanı),  tavaf eden bazı adamlar ise 500 bin € luk arabalara biniyorlar, ve bu adamla ünsiyet kurmuyorlar. Halbuki  ‘’mümin kendisiyle kolay ünsiyet kurulabilen insandır.’’ (Hadis, A.B.Hanbel) Haccın bir amacı da diğer müslümanlarla ünsiyet kurmaktır aslında. Saat kulesi denilen Zemzem Tower’ın ilk 4 katı tamamen alışveriş merkezi. Orda yatıp kalkan, orda yiyip içen adamların Karun kadar zenginliği var. Ama bu adamların ne Filistin’deki dramdan haberleri var, ne de Suriye’deki kandan. Habeleri varsa bile ilgileri yok. Şimdi, o adamın zenginliği ile o nasırdan ayakkabılı adamın fakirliği arasında hiçbir fark yok. Zira ikisi de dünyadaki dengesizliğe katkıda bulunmuyor, bulunamıyor, hatta körüklüyorlar.  Bütün dilenciler sadece Türk’lerden dilendikleri gibi, dünya ölçeğindeki probemler konusunda da insanlığın tek umudu Türkiye’dir.
Bu kadar zenginliğe rağmen nedir bu rezalet diye düşünüyorsunuz. Bu tenakuzu, bu çelişkiyi anlamaya çalışıyorsunuz. Zenginlik çalışılarak edinilmemiş de ondan. Bana ayda 50 bin € para verseler, ben niye çalışayım, niye kendimi üzeyim, neyin peşinden koşayım, ne amacım kalır benim dünyada, ne idealim olur? O zenginlik Hayy’dan gelen para. O paraya sahip olanın ideali yok. Açın halini bilmesi için çalışması gerek. Dünyayı imar etmek gibi bir derdi olamaz o adamın. Allah diğer canlıların rızkını hazır verdi. Aslanın yiyeceği ceylan gözünün önündedir, ceylanın beslendiği otlak burnunun dibindedir. Kalkıp yemeye bakar iş. Ama Allah insanı, karnını doyurmak için, çalışmak zorunda olduğu bir alana sürdü. Zira insanı insan eden, tekamül ettiren, olgunlaştıran şey çalışmaktır. Zira çalışırken Allah’ın Esma’sına muhatab olursun, eşya vasıtasıyla. Esma eşyada gizlidir zira. Rantiyerin kulesine ekmek hazırdan gelir, o Esmayı göremez, o açı bilemez, o savaşı, o kanı göremez. Müslümanların zenginleri gayr-i meşru yollardan zengin oldukları için kendileri de meşruiyetsizdir. Bulunduğu konumda meşruiyeti olmayan, hiçbir şey iddia ve talep edemez.
Mekke şehri Adem Babamızın hayata başladığı yerdir. Yani insanlık tarihinin başladığı yer. Her Peygamber, ömrünün sonunda yaşadığı yeri terk ederek, ölmek üzere Mekke’ye yola çıkmış, kimisi yolda kalmış, kimisi Mekke’ye varınca vefat etmiş. Yüzlerce Peygamber kabri Mekke’dedir. İbrahim ve İsmail as. orda yaşamıştır.  En son, Peygamber Efendimiz (sav) de orda dünyaya gelmiş, orda Risalet hırkasını giymiştir. Bırakın Babamız Adem’i, Atamız İbrahimi, Peygamber Efendimiz zamanından bile hiçbir eser bugün orda mevcut değil. (Fransız müzeciliğine bir bakın Allah aşkına.) Hal böyle olunca hacımız orda manevi bir hava bulamıyor. Gökdelenler arasında garib kalmış Beytullah.  Her yer mermer, heryer devasa binalar, heryer sonradan görme tarzda yapılanma, cila, makyaj, boya vs... Natural güzelliğe ulaşamıyorsunuz. Hacılarımız, haccdan önceki seminerlerde, daha duygusal ve daha hacc havasında idiler, ağlıyorlardı. Orda ise, o manevi havayı yakalayamıyorlar maalesef.  İnsanlar ‘’ne umdum, ne buldum’’?  diyorlar. Hal böyle olunca hacc ibadeti yapılmıyor bugün. Tavafdan maksat hasıl olmuyor, Vakfeden murad ortaya çıkmıyor. Namazımız, nasıl namaz değilse haccımız da hacc değil. Hayatımızda bir salat olmalı. Cami dışındaki hayatımızda, salat kavramı bütün anlamlalarıyla var olmalı. Yani dışardaki hayatımızda, selamlaşma, yardımlaşma, ziyaretleşme, tebrikleşme, kaynaşma, sevişme olmalı. Yani insanı, insanlığı ayakta tutmak için yapılması gereken herşey olmalı. Salat budur. Camide şeklen yaptığımız salat, dışardaki salatın özü, özeti olarak, paketlenmiş olarak Allaha takdim edilmesidir. Ey rabbim, ben dışarda bunları yaptım, sana bunları takdim ediyorum denektir namaz. Dışarda salat yoksa, camideki sadece gösteri olmuş oluyor. Büyük Yunus’un dediği gibi, ‘’Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz degil ’’.  Kaçımızın hayatında gerçek namaz var? Efendim, bizim odada bir amca vardı, kayboldu, görünmüyor. Adı neydi hacım? Bilmiyorum! Efendim?! Aynı odad kalıyorlar, hacc yapıyorlar, ama birbirinin ismini bilmiyorlar. İnsan merkezli değiliz, islam merkezliyiz. Velakin insansız islam olabilemez.
  Keza, yine büyük Yunus  der ki: ‘’Yunus der ki Ey hoca / Gerekse var bin Hacca / Hepisinden iyice / Bir gönüle girmektir ‘’ Gönül kabemizi ziyaret etmezsek, gönülleri ihya ve inşa etmezsek, dünya Kabesini ziyarek  bize bir şey katmıyor.  Haccdan dönen bir gruba Beyazıd-ı  Bistamî  “Boşuna zahmet etmişsiniz, Beytullah’ın aslı orada değil ki, burada. Keşke biraz da insanı tavaf etseydiniz’’demiş. Dolayısıyla haccımız da sağlıklı bir hacc değil. Biz insanı ihmal ettik. İslam dininde en değerli varlık insandır. Eşref-i Mahlukat olarak tanımlanır, yani ‘’yaratılmışların en şereflisi’’. Fakat bugün İslam dünyasında  insan, dünya malından daha değersizdir. 1500 sene evvelki kölelik farklı bir varyantla sürüp gitmektedir. Bangaldeş’te trafikte, yılda üç insan öldürme hakkına sahip olduğunuzu biliyor muydunuz?
Batıda sosyal hayatta sosyal bir salat vardır. Ama onlar bugün, bir mabede girip onu Allah’a takdim etmiyorlar. Müslümanların ise soyal hayatlarında salat kavramı yok. Ama camilerde Allah’a salat sunuyorlar. ‘’Bak bunu dışardan sana getirdim Ya Rabbi’’ diyorlar. Paketin içi boş.  Allah’a yalan söylediklerinin farkında değiller. Hem müslümanlar, hem de müslüman olmayanlar, Allah’ın kuludur. Kimisi bu kulluğun farkındadır, kimisi farkında değildir, kimisi de kulluğu kabullenmek istememektedir. Herkes Allah’ın kuldur. Ama kimse kulluk yapmıyor.  Batının kulluğu, kulluk sayılmıyor, zira iman etmeyenin hayırlı amelleri boşa çıkmıştır. (K.Kerim’deki, habidat e’malühüm ‘onların amelleri boşa gitmiştir’ ifadeleri bunu anlatır.)  Müslümanların kulluğu ise, atalarımızın kulluğunun taklididir. Yani çakmadır. Çin malı I-pod gibidir. İş görmez. Dünyadaki akan kan, gelir dağılımı adaletsizliği, dramlar, savaşlar, hep bu kulluk yokluğundandır.  Rabbimiz olan Allah üzgündür ve kırgındır. Rahmet ve inayet etmemektedir.  Kullarının uyanmasını ve kendisine dönmesini beklemektedir.
Efendim binalar çok güzel, çok lüx. Efendim? İslam mimarisi bir sanattır. Klasik Mimarlarımız, Allah’ın Sanii isminden esinlenerek, Allah’ın yarattığı evrene bakarak, sanatkar ruhuyla iş yapmışlardır.  Haremeyn’deki devasa binalarda bu sanat ve estetik yoktur, sanattan anlayanlar için. Büyüklük, azamet, pahalı malzeme, teknolojik gösteriler ne İslam sanatıdır, ne de İslam mimarisidir. ( Dini mimaride azamet, Hristiyan kültürde, insanları ezmek, azametle etki altında tutmak, dinin ve din adamlarının yüceliğini sembolize etmek için kullanılmıştır. Yine gizem yaratmak için loşluk ve karanlık kullanılmıştır. Uzağa gitmeyelim, Strasbourg’daki katedral, bunun karakteristik bir örneğidir.) Sanat ve mimaride estetik, sadelik ve doğallık önemlidir. Ve İslam mimarisi oval çalışır. Zira evren ovaldir. Beynimiz, vücudumuz, dünyamız, gezegenler, ay ve güneş hep oval ve dairevidir. Bizim kubbelerimiz, minarelerimiz, oval, dairevi ve taş veya ahşap, yapı yani doğal malzemedir. Haremeyn’deki binalar kopyala/yapıştır mantığıyla yapılmış ve herşey köşelidir. Mesele, mimarlar ve islam sanat tarihçileri tarafından incelenmeye ihtiyaç duyan bir meseledir. Haremeyndeki binalar, müsülman mahallesindeki salyangoz reyonu gibidir.
Hollandalı imamlar anlattı, 2009 yılında Hollandalı bir müslüman hanım, hacca gitmiş. Ordaki çelişkiler yumağı onu şoke etmiş. Kadıncağız, ben buraya niye geldim, ne işim var benim burada, benim bu insanlarla hiçbir ortak yanım yok,  ben niye müslüman oldum diye krizlere girmiş.
Hacc dönüş yolunda gözlüğümün sapı kırıldı. Gözlükçüye gittim. Baktılar, yarın gelip alın dediler. Benimle ilgilenen madmaseille, benimle beraber, bir adım arkamdan kapıya kadar geldi, dizlerini bükerek selamladı, bonjournee mösyö diyerek beni uğurladı.  C’est jantille madmaseille, merci bocoup, dedim. Je suıs votre servise, dedi
Dünyanın kalbi Mekke’de yaşayan, beni dükkandan kovan adam, insan kabesini bilmiyor. İnsanı baştacı eden, insanı adeta kabeleştiren batı toplumu, beni jantille-ce uğurlayan kız, maalesef dünya kabesini bilmiyor. (İslamsız insan da varolamaz)  Dünya ölçeğinde tenakuz. Nasırdan ayakkabılı adamı görmeyen, uçak tekerine sahip jeeplere binen adamlar insan kabesini bilmiyor. İslam dünyası içindeki çelişki. Bu sene kendi günahıma ağlayacak gözyaşım kalmadı. Hep bunlarla meşguldüm. 
Kabe dünyanın kalbidir, kalb insanın kabesidir. Hacc kelime olarak ziyaret etmek manasındadır. Önce insan. Onu ziyaret etmeden, insanın kalbini ziyaret etmeden, insan kabesini burda bırakıp, dünyanın kalbine  gidersen eliboş gitmiş olursun. Kabe sana, benim sendeki karşılığımı nerde bırakıp geldin diyecektir.
Anlattığımız hiçbirşey Sayın Kralın çalışma masasında değildir. O çok büyük hizmetler yaptığını vehmederek, ‘’acaba, bu insanlar bana olan borcunu ödeyebilirler mi?’’  diye düşünmektedir.  Çıplak olduğunu biz görüyoruz, o ise çok şık olduğu konusunda ısrarlı...
(Hacca giden bütün kardeşlerimizin haccları mebrur olsun inşallah.  Allah niyetimize binaen kabul eder. Allah gitmeyenlere de nasib etsin, gidiniz, gidilsin, her şeye rağmen...kendimizi kabeleştirmek ve orayı insanlaştırmak için.)
ARİF KARABACAK
01.12.2012

  
1147 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın