• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
İslam tarih ve medeniyetinin başlangıç noktası neresidir ? Cami hem sosyal hayatın hem de dini hayatın merkezi konumundadır.
Peygamber Efendimizin Medine'ye hicretinden
sonra ilk işi bir cami inşa etmek
olmuştur. Bu ilk cami hem sosyal hayatın
hem de dini hayatın merkezi konumundadır.
Bir anlamda İslam tarih ve medeniyetinin
başlangıç noktası bu Camidir.
Dünyadaki bütün camiler ondan bir örnektir.
Müslümanlar nereye gitmişlerse hayatlarını
inşa için önce bir cami yaptırmışlardır.
Bu yüzden cami yaptırmak Müslümanlarca
her zaman büyük bir ibadet olarak kabul
edilmiştir. Camiler, Müslümanların tarihteki
izdüşümleri, ayak izleridir.
Cami, hendeseden bir abide olmanın çok
ötesinde bir gelenek, bir hayat ve bir
dünya algısıdır. Cami, tarih gibi ölümsüz,
tarih kadar cömerttir ve geçmişe ve gelece
ğe açılan penceredir.
Medeniyet hakikatin bir toplum üzerinde
yansımasıdır. İslam toplumunun hakikat
anlayışını cami temsil eder. Cami şehrin
merkezidir. Hayat, hakikat ve medeniyet
onun kubbesi altında birleşmiştir. Müslüman
camiye bakınca, hayatının çıkış noktasının
hakikat olduğunun, bu hakikatin ilahi kaynaklı
olduğunun ve bu hakikatten ayrılmamakla
yükümlü olduğunun farkına bir kez
daha varacaktır. Böylelikle cami kubbesi
altında idrak edilen hakikat, gök kubbe
altında medeniyete dönüşmektedir.
Medeniyetin kaynağı olan Cami, aynı
zamanda medeniyetin en büyük meyvesidir
de. Her medeniyet kendini inşa süre¬
cinde kemalinin bir simgesi olarak sanatı
üretmiştir. İslam medeniyetinin ürünleri
arasında caminin özel yeri vardır. Mimari,
tezhip ve hat sanatını içinde barındıran
cami, aynı zamanda inananların estetik
anlayışını da yansıtmaktadır. Cami bir
yanıyla zaman ve coğrafyaların özelliklerini
sanat diliyle anlatırken öte yandan ilahi
kaynaktan beslenen bir estetiği hem yeni¬
den inşa etmekte hem de nesilden nesile
taşıyıp ebedileştirmektedir.
Müslüman, en derunî hisleri Rabbinin
huzuruna durduğunda yaşar. Bu huzur
sanki mihrabta tecessüm etmiştir. Namaz
kılan mihraba ne kadar yakın olursa o
kadar çok sevap kazanmıştır. Bu yüzden
burada tüm inananların ibadetini kendinde
toplayan imam ibadet etmektedir.
Müslüman camiye adım attığı andan itiba¬
ren ibadettedir. Çünkü cami, diğer tüm
çağrışım ve işlevlerinin dışında her şeyden
önce bir ibadet mekânıdır. Bu eve abdest
almadan, arınmadan adım atılmaz. Burada
inşirahların en büyüğü yaşanır, gönül huzur
bulunur. Buraya bir daha çıkılmayacakmış
gibi girilir.
Müslüman, camiye girdiğinde dünyaya ait
tüm ünvanlarını arkasında bırakmıştır. O
artık namını, şanını, mesleğini, mensubiye
tini terk etmiş ve insan olarak, kul olarak
Rabbinin huzuruna çıkmıştır. Onun kul
olmadan öte hiçbir meziyeti kalmamıştır.
Dünyadan getirdiklerinin burada hiçbir
değeri yoktur. Anlamıştır, tüm farklılıkları
na rağmen bütün insanlar eşittir, anlamıştır,
baki kalan ancak kalb-i selim ve amel-i
salihtir.
Camide omuz omuza saf duran inananlar,
hayatın yüklerini, sevinç ve kederlerini
birlikte taşımayı öğrenirler. Bir kişinin safı
bozmasının bütün safı bozacağını bilmişler
dir. Bu onlara, hayatlarında daima diğer
insanları gözetme terbiyesini vermiştir.
Müezzin birliği işaret eden minareden
vakti paylaşmak için ezan okuduğunda
Müslümanların kalpleri ürperir ve bir olan
Allah'a yönelirler. Bir anda dünya işlerini
bırakırlar ve almanın değil vermenin, tut
manın değil paylaşmanın, biriktirmenin
değil infak etmenin erdem olduğunun şuu¬
runa yeniden varırlar. Cami onların kalbine
bir şeyi çok iyi nakşetmiştir: Dünyada her
ne varsa, paylaştıkça artar.
Caminin kapısı herkese açıktır. Bunun gibi
Müslüman da gönlünü herkese açmıştır,
camiye girdiği an hem Rabbinin huzurundadır,
hem de herkese irtibat kurmuştur.
Bu ikili irtibat, kendiliğinden bir muhabbet
ve sohbet ortamı doğurmaktadır. Bu soh
bette boş söz olmaz. Bu sohbette diller
değil kalpler konuşur.
Müslüman camiye girdiğinde kalbini manevi
ortama açmıştır. Zihni de ilime açılmıştır.
Çünkü cami tarihte her zaman ilim meclisi
de olagelmiştir. Caminin kürsüsünden söyle¬
nen her söz, inananın anlam dünyasını
genişletmektedir. Minberin dilinden akan
her kelime, yeniden keşfedilmeye değerdir.
Cami ilmin kaynağıdır, çünkü ancak cami
den geçmiş bir bilgi hakikatin kokusunu
üzerinde taşır. Hakikat camide söz olmuş
tur, burada ete kemiğe bürünmüştür. Bu
yüzden camiye edeb ile girilir. Bu yüzden
cami edebin ve erdemin zirveye ulaştığı
yerdir. Bu yüzden camiye bir kere giren
anlamıştır ki edebin olmadığı yerde ilim,
hakikatin olmadığı yerde bilgi yoktur.
Gerçek bilgi sevgi ile hasıl olur, çünkü
sevmek yakınlaşmaktır. Mümin camiye sevgi
ile girer, camiye sevgi besler. Cami de
Mümini sever. Bir araya geldiklerinde sev
gileri kemale kavuşur. Cami ve mümin sev
gilerini diğer insanlarla paylaşırlar. Bu yüz
den caminin olduğu her yerde sevgi vardır.
İlmi sevgi ile öğretir cami, paylaşmayı sevgi
ile. Cami, sığınanlara sevgi dağıtır, ibadet
edenlere sevgi bağışlar, ağlayanlara sevgiyle
bakar, gülenlerden sevgi esirgemez, kendi
sine sevgi ile gelenlere ise gerçek sevilmesi
gerekenin kim olduğunu gösterir ve gerçek
sevgiyi tattırır.
Sevgiyi ve bilgiyi öğreten cami, tevekkülü
öğretmiş olur inanana. Medeniyetin, ahla
kın, bilginin pınarının cami olduğunu öğre
tir, sığınağın cami olduğunu idrak ettirir.
Böylelikle mümin daima caminin gölgesindedir.
Oranın Beytullah olduğunu bilir ve
gerçek eyleyenin kim olduğunu anlar.
Onun vekili artık Rabbidir, O'na sığınmış
tır, elinde olanların ve olmayanların O'ndan
olduğunu kavramıştır. Nereye gitse cami
nin gölgesindedir. Orada ona korku ve
hüzün yoktur. Birisiyle veya bir olayla
karşılaştığında ise duyduğu söz ancak
selam ve selamettir.
Mümin camiye kalbini, gönlünü, zihnini
vererek girmiştir. Camiye girerken bedenini
ve ruhunu temizlemiştir.
Cami, mümine kapılarını açmıştır. Ona
ilahi h uzurun kapılarını aralamıştır. O
huzura ancak arınmış olanlar girebilir.
Mümini ise cami arındırır. Once günahları
dökülür camiye girenin, sonra gönlü ferah
lar, ahlaki zaaflarından kurtulur ve nihayet
mutmain olmuş bir benlikle, razı olmuş ve
razı olunmuş olarak, camiden aldığı terbiye
ile Rabbinin huzuruna çıkar.
Müslüman, hiçbir sığınağı kalmadığında,
gönlünü yaslayacak bir yer aradığında
caminin şefkat ellerinin açık olduğunu bilir.
Cami şefkatin bitmediği bir sığınma yeridir.
O kadar ki aslında tüm sığınakların şefkat
kaynağı yine camidir. Cami kendisine
sığınmayanlara da nimetler bahşetmiştir,
onlara lütufta bulunmuştur. Müslüman,
elindeki nimetlerin tümünün bu kaynaktan
beslendiğinin şuurundadır. Cami, sığınan
lara yuva, sığınmayanlara umutttur.
Cami mümine anlamayı öğretmiştir. Ona
hayatın ve hadiselerin hikmetini göstermiş
tir. Hakikati onun idrakine yerleştirmiştir.
Mümin ise camiye her girdiğinde bir kez
daha anlar, sonra anlamayı anlar, sonra
anlama bir meleke olur ve mümin gittiği her
yere camiyi beraberinde götürür. Camiyle
bakar, camiyle görür, camiyle duyar, camiy
le dokunur.
Hasan KARACA
  
1056 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın