İslam tarih ve medeniyetinin başlangıç noktası neresidir ? Cami hem sosyal hayatın hem de dini hayatın merkezi konumundadır. Peygamber Efendimizin Medine'ye hicretinden sonra ilk işi bir cami inşa etmek olmuştur. Bu ilk cami hem sosyal hayatın hem de dini hayatın merkezi konumundadır. Bir anlamda İslam tarih ve medeniyetinin başlangıç noktası bu Camidir. Dünyadaki bütün camiler ondan bir örnektir. Müslümanlar nereye gitmişlerse hayatlarını inşa için önce bir cami yaptırmışlardır. Bu yüzden cami yaptırmak Müslümanlarca her zaman büyük bir ibadet olarak kabul edilmiştir. Camiler, Müslümanların tarihteki izdüşümleri, ayak izleridir. Cami, hendeseden bir abide olmanın çok ötesinde bir gelenek, bir hayat ve bir dünya algısıdır. Cami, tarih gibi ölümsüz, tarih kadar cömerttir ve geçmişe ve gelece ğe açılan penceredir. Medeniyet hakikatin bir toplum üzerinde yansımasıdır. İslam toplumunun hakikat anlayışını cami temsil eder. Cami şehrin merkezidir. Hayat, hakikat ve medeniyet onun kubbesi altında birleşmiştir. Müslüman camiye bakınca, hayatının çıkış noktasının hakikat olduğunun, bu hakikatin ilahi kaynaklı olduğunun ve bu hakikatten ayrılmamakla yükümlü olduğunun farkına bir kez daha varacaktır. Böylelikle cami kubbesi altında idrak edilen hakikat, gök kubbe altında medeniyete dönüşmektedir. Medeniyetin kaynağı olan Cami, aynı zamanda medeniyetin en büyük meyvesidir de. Her medeniyet kendini inşa süre¬ cinde kemalinin bir simgesi olarak sanatı üretmiştir. İslam medeniyetinin ürünleri arasında caminin özel yeri vardır. Mimari, tezhip ve hat sanatını içinde barındıran cami, aynı zamanda inananların estetik anlayışını da yansıtmaktadır. Cami bir yanıyla zaman ve coğrafyaların özelliklerini sanat diliyle anlatırken öte yandan ilahi kaynaktan beslenen bir estetiği hem yeni¬ den inşa etmekte hem de nesilden nesile taşıyıp ebedileştirmektedir. Müslüman, en derunî hisleri Rabbinin huzuruna durduğunda yaşar. Bu huzur sanki mihrabta tecessüm etmiştir. Namaz kılan mihraba ne kadar yakın olursa o kadar çok sevap kazanmıştır. Bu yüzden burada tüm inananların ibadetini kendinde toplayan imam ibadet etmektedir. Müslüman camiye adım attığı andan itiba¬ ren ibadettedir. Çünkü cami, diğer tüm çağrışım ve işlevlerinin dışında her şeyden önce bir ibadet mekânıdır. Bu eve abdest almadan, arınmadan adım atılmaz. Burada inşirahların en büyüğü yaşanır, gönül huzur bulunur. Buraya bir daha çıkılmayacakmış gibi girilir. Müslüman, camiye girdiğinde dünyaya ait tüm ünvanlarını arkasında bırakmıştır. O artık namını, şanını, mesleğini, mensubiye tini terk etmiş ve insan olarak, kul olarak Rabbinin huzuruna çıkmıştır. Onun kul olmadan öte hiçbir meziyeti kalmamıştır. Dünyadan getirdiklerinin burada hiçbir değeri yoktur. Anlamıştır, tüm farklılıkları na rağmen bütün insanlar eşittir, anlamıştır, baki kalan ancak kalb-i selim ve amel-i salihtir. Camide omuz omuza saf duran inananlar, hayatın yüklerini, sevinç ve kederlerini birlikte taşımayı öğrenirler. Bir kişinin safı bozmasının bütün safı bozacağını bilmişler dir. Bu onlara, hayatlarında daima diğer insanları gözetme terbiyesini vermiştir. Müezzin birliği işaret eden minareden vakti paylaşmak için ezan okuduğunda Müslümanların kalpleri ürperir ve bir olan Allah'a yönelirler. Bir anda dünya işlerini bırakırlar ve almanın değil vermenin, tut manın değil paylaşmanın, biriktirmenin değil infak etmenin erdem olduğunun şuu¬ runa yeniden varırlar. Cami onların kalbine bir şeyi çok iyi nakşetmiştir: Dünyada her ne varsa, paylaştıkça artar. Caminin kapısı herkese açıktır. Bunun gibi Müslüman da gönlünü herkese açmıştır, camiye girdiği an hem Rabbinin huzurundadır, hem de herkese irtibat kurmuştur. Bu ikili irtibat, kendiliğinden bir muhabbet ve sohbet ortamı doğurmaktadır. Bu soh bette boş söz olmaz. Bu sohbette diller değil kalpler konuşur. Müslüman camiye girdiğinde kalbini manevi ortama açmıştır. Zihni de ilime açılmıştır. Çünkü cami tarihte her zaman ilim meclisi de olagelmiştir. Caminin kürsüsünden söyle¬ nen her söz, inananın anlam dünyasını genişletmektedir. Minberin dilinden akan her kelime, yeniden keşfedilmeye değerdir. Cami ilmin kaynağıdır, çünkü ancak cami den geçmiş bir bilgi hakikatin kokusunu üzerinde taşır. Hakikat camide söz olmuş tur, burada ete kemiğe bürünmüştür. Bu yüzden camiye edeb ile girilir. Bu yüzden cami edebin ve erdemin zirveye ulaştığı yerdir. Bu yüzden camiye bir kere giren anlamıştır ki edebin olmadığı yerde ilim, hakikatin olmadığı yerde bilgi yoktur. Gerçek bilgi sevgi ile hasıl olur, çünkü sevmek yakınlaşmaktır. Mümin camiye sevgi ile girer, camiye sevgi besler. Cami de Mümini sever. Bir araya geldiklerinde sev gileri kemale kavuşur. Cami ve mümin sev gilerini diğer insanlarla paylaşırlar. Bu yüz den caminin olduğu her yerde sevgi vardır. İlmi sevgi ile öğretir cami, paylaşmayı sevgi ile. Cami, sığınanlara sevgi dağıtır, ibadet edenlere sevgi bağışlar, ağlayanlara sevgiyle bakar, gülenlerden sevgi esirgemez, kendi sine sevgi ile gelenlere ise gerçek sevilmesi gerekenin kim olduğunu gösterir ve gerçek sevgiyi tattırır. Sevgiyi ve bilgiyi öğreten cami, tevekkülü öğretmiş olur inanana. Medeniyetin, ahla kın, bilginin pınarının cami olduğunu öğre tir, sığınağın cami olduğunu idrak ettirir. Böylelikle mümin daima caminin gölgesindedir. Oranın Beytullah olduğunu bilir ve gerçek eyleyenin kim olduğunu anlar. Onun vekili artık Rabbidir, O'na sığınmış tır, elinde olanların ve olmayanların O'ndan olduğunu kavramıştır. Nereye gitse cami nin gölgesindedir. Orada ona korku ve hüzün yoktur. Birisiyle veya bir olayla karşılaştığında ise duyduğu söz ancak selam ve selamettir. Mümin camiye kalbini, gönlünü, zihnini vererek girmiştir. Camiye girerken bedenini ve ruhunu temizlemiştir. Cami, mümine kapılarını açmıştır. Ona ilahi h uzurun kapılarını aralamıştır. O huzura ancak arınmış olanlar girebilir. Mümini ise cami arındırır. Once günahları dökülür camiye girenin, sonra gönlü ferah lar, ahlaki zaaflarından kurtulur ve nihayet mutmain olmuş bir benlikle, razı olmuş ve razı olunmuş olarak, camiden aldığı terbiye ile Rabbinin huzuruna çıkar. Müslüman, hiçbir sığınağı kalmadığında, gönlünü yaslayacak bir yer aradığında caminin şefkat ellerinin açık olduğunu bilir. Cami şefkatin bitmediği bir sığınma yeridir. O kadar ki aslında tüm sığınakların şefkat kaynağı yine camidir. Cami kendisine sığınmayanlara da nimetler bahşetmiştir, onlara lütufta bulunmuştur. Müslüman, elindeki nimetlerin tümünün bu kaynaktan beslendiğinin şuurundadır. Cami, sığınan lara yuva, sığınmayanlara umutttur. Cami mümine anlamayı öğretmiştir. Ona hayatın ve hadiselerin hikmetini göstermiş tir. Hakikati onun idrakine yerleştirmiştir. Mümin ise camiye her girdiğinde bir kez daha anlar, sonra anlamayı anlar, sonra anlama bir meleke olur ve mümin gittiği her yere camiyi beraberinde götürür. Camiyle bakar, camiyle görür, camiyle duyar, camiy le dokunur. Hasan KARACA |
1056 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |