• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
EBU UBEYDE B. el-CERRÂH (R.A.) Her hafta bir sahabinin hayatını konu alıyoruz.
 
 
 
 
 
 
 
 
Ebu Ubeyde Bin Cerrah (r.a)


Emînü'l-Ümme lâkabıyla anılan, ilk müslümanlardan ve aşere-i
mübeşşere* 'den olan sahâbî. Asıl adı Amir b. Abdullah b. el-Cerrâh'tır. Kureyş
kabîlesinin Fihroğulları'ndandır. Nesebi, Rasûlullah'ın nesebiyle dedelerinden
Fihr'de birleşir (İbn Sa'd, et-Tabakat, III, 297; İbnül-Esir, Üsdü'l-Ğâbe, III,
84).

Ebû Ubeyde, Hz. Ebû Bekir'in dâvetiyle veya Osman b. Maz'un
başkanlığında arkadaşlarıyla Rasûlullah'a giderek müslüman olmuştur (İbn Sa'd,
et-Tabakat, III, 298). Habeşistan'a göç edenler arasında ikinci kafiledendir.
Medine'de Rasûlullah onunla Sa'd b. Muaz'ı kardeş ilân etmiştir (İbn Hacer,
el-İsâbe, IV, 111). Ebû Ubeyde, kahramanlığıyla tanındığı kadar, 'Eminü'l-Ümme
(ümmetin emini)' lâkabıyla meşhur olmuştur. Rasûlullah onun için: ''Her ümmetin
bir emini vardır, bu ümmetin emini Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'tır' buyurmuştur
(Müslim, VII, 127; İbn Mâce, I, 136). Esasında Rasûlullah'ın bütün ashâbı emanet
ve âdillikte eşittir: ancak bir vasfın her insanda aynı derecede inkişaf
etmeyeceği tabîidir. İşte Hz. Peygamber, emîn olma vasfının ashâbı içinde en
fazla Ebû Ubeyde'de temayüz ettiğini bunun için belirtmiştir. İbn Hibbân, Enes
b. Mâlik'ten rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah, 'Ümmetimin en merhametlisi Ebû
Bekir, en şiddetlisi Ömer, en hayalısı Osman en helâl ve haramı bileni Muaz b.
Cebel, ferâizi en iyi bilen Zeyd b. Sâbit, en düzgün Kur'ân okuyanı Übeyy b.
Ka'b, en emîni Ebû Ubeyde'dir' buyurmuştur.

Ebû Ubeyde de diğer büyük
sahâbîler gibi bütün gazalara katılmıştır. Bedir gazasında müşriklerin safında
çarpışan ve kâfir olan babası Abdullah'la karşılaşmış ve onu öldürmüştür. İslâm
akîdesinin ilk yaygınlaştığı dönemlerde buna benzer olaylar çoktur. Meselâ, Hz.
Ebû Bekir oğlu ile, Mus'ab b. Umeyr kardeşi ile, Hz. Ömer dayısı ile
çarpışmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: 'Allah'a ve âhiret gününe îman
eden hiçbir kavmi, babaları, oğulları, kardeşleri, hısım ve akrabaları olsalar
bile Allah ve Rasûlüne meydan okumaya kalkışanlara sevgi besler bulamazsın. İşte
Allah onların kalplerine iman yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh ile
desteklemiştir. Onları, altlarında ırmaklar akan Cennetlere koyar ve orada ebedî
kalırlar. Öyle ki, Allah onlardan onlar da Allah'tan hoşnutturlar. İşte bunlar
Allah taraftarıdırlar. İyi bilin ki, Allah taraftarları hep kurtuluşa
erenlerdir' (el-Mücâdele, 58/22).

Ebû Ubeyde, Uhud savaşında
Rasûlullah'ın yüzüne batan miğfer parçalarını dişleriyle çekerken ön dişleri
kırılmış, Hendek'te, Benû Kureyza'da, Rıdvan Beyatinde Hudeybiye'de, Hayber'de,
en cesur savaşçılardan biri olmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat, I, 298). Câbir
(r.a.)'ın naklettiğine göre Ebû Ubeyde kumandanlığında keşfe gönderilen sahâbe
birliğinin bir dağarcık hurması bulunmakta; bütün gün onlar bir hurmâ ile idare
etmekte veya ağaç yapraklarını suyla ıslatarak açlıklarını yatıştırmaya
çalışmaktadırlar. Arapça'da bu yapraklara habat denildiğinden, ona izâfeten
Habat gazası diye geçen bu olayda, üçyüz kişilik birlik, sâhile vardıktan sonra
büyük bir balık ile karınlarını doyurmuşlardır (Buhâri, Bâb-ı Gazveti Seyfü'l
Bahr, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, X, 364-367).

Bu örnek olay, sahâbenin
hangi zor şartlar ve yokluk altında ilâyı kelimetullah için cihada çıktığına
sadece bir tek örnektir. Yine Ebû Ubeyde'nin şahsında, kumandanlık için nefsi
tezkiye etmenin ve Rasûlullah'a kesin itaatin bir örneğini görmek mümkündür:
'Rasûlullah, Beliy ve Üzre kabilelerine Amr b. el-Âs'ı bir grup sahâbînin
başında kumandan olarak gönderdi. Amr'ın validesi Beliy kabilesindendi. Amr,
Cüzam mevkiinde 'Zâtü's-Selâsil' denilen bir yerde durmuş, ilerleyememiş ve
Rasûlullahttan yardım istemiştir. Rasûlullah, içlerinde Hz. Ebû Bekir ve Hz.
Ömer'in de bulunduğu bir birliği Ebû Ubeyde kumandanlığında Amr'a yardıma
göndermiştir. Ebû Ubeyde'ye: 'Amr b. el-As ile aranızda ihtilâf çıkmasın' diye
de tenbih etmiştir. Hakikaten Amr ile karşılaştığında Ebû Ubeyde, Amr'ın
kumandanlık hususunda bencil davrandığını görünce: 'Allah Rasûlü bana 'Amr ile
ihtilâf çıkarma' dedi; onun için sen beni dinlemezsen, ben seni dinlerim'
demiştir. Ebû Ubeyde kumandanlığa daha lâyık olmasına rağmen bu büyük davranışı
göstermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 196).

Ebû Ubeyde hicrî 9. yılda
Rasûlullah tarafından 'Eminü'l-Ümme' diye övülerek, Necran hristiyanlarından
cizye almaya memur edildi. Rasûlullah Necran hıristiyanlarını Medine'ye
çağırarak onları İslâm'a dâvet etti; ancak hristiyanlar, İslâm'ı kabul etmeyip
sadece cizye verebileceklerini, bunu da alması için 'güvenilir' birini memur
etmesini Rasûlullah'tan istediler, Rasûlullah da, 'Size hakkıyla emîn bir adam
göndereceğim' diyerek Ebû Ubeyde'yi gönderdi. Rasûlullah, Bahreyn ile sulh
yaptıktan sonra onlardan toplanacak cizye'yi almaya da Ebû Ubeyde'yi
görevlendirdi.

Ebû Ubeyde, Mekke fethinde, Taif muhasarasında, Vedâ
Haccı'nda hep Rasûlullah'ın yanında bulunmuştur. Rasûlullah'ın vefâtından sonra
meydana gelen Benû Saîde sakifesi olayında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ebû
Ubeyde birlikte hareket etmişlerdir. Hz. Ebû Bekir, Ebû Ubeyde'nin elinden ve
Hz. Ömer'in elinden tutarak ortalarında durmuş, sahâbeye bu iki zattan birisine
bey'at etmelerini söylemiş; bu sözlerin hemen ardından Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir'e
bey'at edince, Ebû Ubeyde de Ebû Bekir'e bey'at etmiştir. Ebû Bekir, vefât
ederken bu olayı anımsatmış ve, 'Benû Saide sakifesinde Hz. Ömer'i halifeliğe,
Ebû Ubeyde'yi vezirliğe lâyık gördüğünü' söylemiştir (Taberî, Târih, III,
430).

Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinden itibaren Hz.
Ömer zamanında cihad hareketinde Suriye bölgesindeki fetihlere katıldı ve
kumandan olarak yer aldı. Ayrıca o, Bisan, Taberiye, Baalbek, Humus, Hama,
Şeyre, Maarra, Lazkiye, Antarius, Banyas, Selemiye, Halep, Antakya, Menbic,
Delul fetihlerinde bulunmuştur.

634 yılında (H. 13), Humus'ta Roma
İmparatoru Herakleius'un muazzam ordusuna karşı Ebû Ubeyde, Yezid b. Ebî Süfyan,
Şurahbil, Amr b. el-Âs ve Halid b. Velid gibi kumandanların orduları birleşerek
Ecnâdin'de savaştılar. Müslümanlar üç bin şehid vererek burayı fethettiler.
Suriye'nin en mühim ticaret merkezi olan Şam'ı kuşattıklarında Ebû Ubeyde Câbiye
kapısından şehre saldırdı. Halid b. Velid Şam'ın kendi tarafındaki bölümünü
çarpışarak ele geçirirken, Ebû Ubeyde kendi bölgesini sulh ile ele geçirdi ve
hristiyanlarla yapılan sulh antlaşması bütün şehre şâmil kılındı. 635 yılında
Fahl savaşı vuku buldu. Roma ordusu müslümanların sayıca üç-dört misliydi. İki
ordu çarpışmadan önce Romalıların özel elçisi müslümanların karargahına gelip
sulh şartlarını görüşmek istedi. Elçi, burada Ebû Ubeyde'yi komutan olarak büyük
bir ihtişam içinde biri sanıyordu. Ancak her tarafta birbirine benzer insanlar
ve diğer askerlerden farkı olmayan Ebû Ubeyde'yi görünce çok şaşırdı. Ebû
Ubeyde, elçinin, Roma topraklarını terkederlerse askerlerine altın verme
teklifini reddetti. İki ordu çarpıştı ve müslümanlar Romalıları yenilgiye
uğrattılar. 635 yılında Suriye'nin tarihî şehri Humus fethedildi. Ebû Ubeyde
birçok yerleri sulh ile ele geçirip Antakya'ya yönelmişken halife Hz. Ömer'in
emriyle askerlerini durdurdu ve Humus'ta yerleşti. 636'da Herakleios Roma,
İstanbul, el-Cezire, Ermenistan gibi Roma vilâyetlerinden gelen askerlerle büyük
bir ordu topladı ve Suriye'ye hareket etti. Ebû Ubeyde Humus ve diğer fethedilen
yerlerdeki kumandanlara mektup yazarak toplanan cizyelerin iâde edilmesini, geri
çekileceklerini bildirdi (Ebd Yûsuf, Kitâbu'l-Harac, 81). Daha sonra Şam'a gitti
ve dağınık İslâm ordularını toplamak amacıyla Yermük'te karargah kurdu. Hz.
Ömer'e sür'atle haber yolladı; Roma ordusunun âdeta yağarak üzerlerine geldiğini
bildirdi ve âcil yardım göndermesini istedi. Yardım için vakit yoktu; Hz. Ömer
cevabında, 'Onları yeneceğinize inanıyoruz' diyordu. Amr b. el-Âs da Ürdün'den
Yermük'e gelince müslümanların maneviyatları kuvvetlendi. Yermük'e çok yaklaşan
Roma ordusundan bir elçi akşam namazı kılınırken geldiği zaman Ebû Ubeyde'ye
sordu: 'Hz. İsa için ne düşünürsünüz?' Ebu Ubeyde şu cevabı verdi: Allah buyurur
ki: 'Ey ehl-i kitap, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği
söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberidir. Aynı zamanda Meryem'e
ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın,
'üçtür' demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tektir. Çocuğu
olmaktan münezzehtir, göklerde uçanlar da yerde olanlar da O'nundur' (en-Nisâ,
4/1 71). Romalı elçi bu âyeti duyunca kelime-i şehâdet getirdi ve müslümanlara
katıldı. Yermük savaşında müslümanlar inançlarıyla dev gibi Roma ordusunu
korkunç bir yenilgiye uğrattı.

Herakleios artık bu yenilgiden sonra
Antakya'yı terketti ve İstanbul'a giderken meşhur 'Elveda Suriye' sözünü
söyledi.

Ebû Ubeyde tekrar Humus'a döndü. Kınnesrin, Halep, Antakya İslâm
hakimiyeti altına alındı. Halid b. Velid Maraş'ı fethetti. Nihayet Kudüs 637
tarihinde kuşatıldığında Kudüs halkı ve din adamları şehri, Hz. Ömer'e teslim
etmek istediklerini söylediler. Hz. Ömer Cabiye'ye gelerek onlarla antlaşma
imzaladı. 638 yılında Halid b. Velid'i başkumandanlıktan azleden Hz. Ömer yerine
Ebû Ubeyde'yi tayin etti. Bu sırada Rumlar tekrar yeni bir orduyla saldırdılar.
Ebû Ubeyde komutasındaki İslâm ordusu Rumları Humus'ta bir defa daha yenilgiye
uğrattı. Ebû Ubeyde, Şam ve çevresinin fütuhâtı tamamlandıktan sonra 'Şam emiri,
adaleti' deyimiyle Rumlar arasında bile hayırla anılmıştır. Hicretin 18. yılında
Hicaz bölgesinde kıtlık başgösterince Ebû Ubeyde Medine'ye büyük miktarda
yiyecek yardımı gönderdi. Aynı yıl, veya 17. yılın sonlarında- Suriye, Mısır ve
Irak'ı Amvas (Amevas) Tâunu diye tarihe geçen veba salgını istilâ etmiş, birçok
sahâbî bu salgında vefât etmişti. Ebû Ubeyde de, Hz. Ömer'in Şam'dan ayrılması
ısrarlarına rağmen şehirde kalmış ve vebaya yakalanmıştır. Yerine Muâz b.
Cebel'i bırakan Ebû Ubeyde şöyle vasiyette bulundu: 'Size bir vasiyyetim var.
Onu kabul ederseniz hayra erersiniz: Namazınızı kılın, orucunuzu tutun,
sadakanızı verin, haccınızı ifâ edin, birbirinizi gözetin, emirlerinize itaat
edin ve onları aldatmayın. Dünya sizi aldatmasın. Bir insan bin sene de yaşasa
âkibet şu neticeye varır: Allah insanların alnına ölümü yazmıştır, onun için
hepsi ölürler. İnsanların en akıllısı Allah'a en çok itaat eden, âhiret için çok
çalışandır. Hepinize Allah'ın selâm ve rahmetini, lütûf ve bereketini niyâz
ederim. Haydi Muâz! Cemaate namaz kıldır.' Ebû Ubeyde'nin kabri Şam'da Anta köyü
civarında Gavr Beysan'dadır. Tarihçilerin nakline göre Hz. Ömer ve ashâb salgın
yerine gelip durumu gördükten sonra hemen oradan ayrılmak istemişler, Ebû Ubeyde
Ömer'e, 'Ya Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?' demiş, Ömer de, 'Evet,
Allah'ın kazâsından kaderine kaçıyorum' demiştir.

Ebu Ubeyde, züht ve
takvâ sahibi, 'ümmetin emîni', cesur, savaşçı, adaletle hükmeden, itaatkâr bir
sahâbîdir. Diğer birçok sahâbî gibi o da, fütuhat sonunda ele geçirilen mal ve
mülke rağbet etmeyerek sade bir hayat sürdü. Hz. Ömer onun odasının eşyasız bir
keçe, bir kırba, birkaç lokma yiyecekten ibaret olduğunu görünce ağlamış ve,
'Dünya herkesi değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi' demiştir. Yine Ömer,
'Allah'a hamdolsun, müslümanlar içinde böyle insanlar var...' diye onu övmüştür.
Ebû Ubeyde, bir müslümanın kendisine iltica eden birini himaye edebileceğini
söylemiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 195). Aşere-i Mübeşşere* denilen,
cennetle müjdelenmiş on kişiden biri olan Ebû Ubeyde, Rasûlullah ile devamlı
birlikte olduğu halde ondan çok az hadis rivâyet etmiştir. Orta boylu, zayıf,
güzel yüzlü, zekî, merhametli diye anılan bu sahâbî, Şam emiri iken, bütün Şam
halkı onun âdil bir yönetici olduğunda ittifak etmiştir. Onun az hadis rivâyet
etmesi, tıpkı Ebû Bekir, Zübeyr b. el-Avvâm, Abbâs b. Abdülmuttalib gibi birçok
büyük sahâbî -Mukillin- gibi, Rasûlullah'ın mâiyetinde bulunmalarına ve onun
vefâtından sonra yaşamalarına rağmen, hadis rivâyeti hususunda çok titiz, bunun
büyük bir sorumluluk olduğunun bilincinde olduğundan kaynaklanıyordu. Ebu Ubeyde
Rasûlullah'tan ondört hadis rivâyet etmiştir (Ahmed Naîm, Tecrid-i Sarîh
Tercümesi, Mukaddime, 1, 60). Bu Mukillin ashâb, sünnetin birer uygulayıcısı,
canlı birer numûnesi olduklarından, sünneti yaşamaya daha ziyade önem vermişler,
sünneti 'anlatma'yı ise başka sahâbîlere bırakmışlârdır. Ebû Ubeyde'nin râvileri
arasında Câbir, Ebû Ümâme, Abdurrahman b. Ganem bulunmaktadır.
 

Sait
KIZILIRMAK
 
 .
  
1968 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın