• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Okuyucu mektupları; 'DAVA; KİŞİ, CEMAAT, KURUMLARA SIĞMAYACAK KADAR BÜYÜKKEN...'

     Zamanımız  insanları  davanın ne anlama geldiğini, şuurunu ve yapılması gerekenleri yerine getirmediği  gibi bilincinde de değil. Bir konuşma sırasında, karşı taraf, biz bu kuruluşun elemanıyız, bizden çok  bu kuruluşa sahip çıkıyorsunuz dediğinde  çok şaşırdım. Sanki bir kıskançlık havası sezinler gibi oldum. Seviyemi korudum o an ses etmedim ama sinirlendim bu kadar sığ bakış açısına.

    Günümüzde Kral'dan çok o kadar Kralcı var ki davasına dört elle sarılmış, biz dava edinmeyi bırakın kendince dava rolune kapılan saf halkı bile  hizmet etmekten alakoyuyoruz. Dava edinmek kolay bir algı değil ki herkes dava moduna girebilsin. Günümüzde geçim meşgalesi insanları öylesine kuşatmışken, gaflet içerisinde nasıl bir hayat yaşadığını bile sorgulamaktan acizken, nerede bir ömrü adamak,  her an, her saniye dava uğrunda yol almak  ve onu aynı kıvamda tutabilmak,d aha dinin temel kuralllarını bile aşamamış zavallı halkın edindiği dava anlayışı ne olabilir ki de buna bile tahammül gösteremeyen zihniyetler insanların şevkini kırıyor.
     Üstelik dava kurum ve kuruluşlarla sınırlandıralamayacak kadar geniş çerçeveli bir mesele olduğu halde. Allah bu görevi her kuluna yüklediğini Kur'anda bilidirdiği, peygamberimizle örnek bir yaşamla bize öğrettiği halde. Bir karıncanın bile Hz. İbrahimin (as)ateşine su taşıyarak  kendisine taşıdığı suyla o ateşin sönmeyeceği ikazında bulunanlara, ben bu yolda hizmetimi yapayımda Rabbim katında safım belli olsun, örneklemesi anlatıldığı halde. Aslında sorun ne o sözü sarfeden  kişide, nede onun gibi davayı anlayamamış diğer insanlarda. Asıl sorun İnsanlığa bir hedefi bir davayı amac olarak benimsetmemekte. Her bireyin, her ailenin,her toplumun, hatta her devletin bir hedefi bir davası  olmalı.
    
       Tarihe şöyle bir gözattığımızda yakın zamana kadar yapılan savaşların büyük çogunlugunun temelinde dini sebebler yattığını tarih kitaplarından açık açık anlayabiliriz. İnsanların bir davası vardı ve bunun için çalıştılar, savaştılar. Biraz daha geriye Asr- ı saadet dönemine gidelim, cahilliğin boy gezdiği bir dönemde sıfırdan, yeni bir anlayış, yeni bir amaç, yeni bir dava ve bu davaya adanmışlık görürüz. Peki o zaman dan bu güne ne değişti de bizler  dini tapulu malmış gibi özelleştirdik. Dava olmaktan çıkardık, dar kalıplara sıkıştırdık. Günümüzde kendine göre  haklı o kadar çok dava anlayışı hakim ki, zerre zerre ayrılmış organ parçaları gibi hepsi dağınık. Hak olmayan davalarında firavun ve firavuncular öyle sımsıkı sarılıp hizmet ediyorlar ki biz toplum benliğimiz ve komplexlerimizle uğraşmaktan öteye geçemedik.
       Belki bu, deniz'de  doğarak yaşayan balığın deniz'in büyüklüğünü algılayamaması gibi, doğuştan Müslüman olduğumuz için,  içinde bulunduğumuz deryanın farkında olmayışımızdan kaynaklanabilir. Bir insanın yaşadığı yerin değerini anlaması o yeri terk etmesi ile anlaşılır dendiği gibi, bizde üzerimizde dönen dolapları görmek, dünyaya geliş gayemizi anlamak, öze dönmek bu uğurda  çalışmak dava şuuru  edinmek için  biraz nefsi emmâremizin dışına çıkmamız gerekir.
  
      Allah (cc)Kur' an-ı Kerimde "Biz sizi başıboş mu bırakacağımızı sandınız" derken aslında yaratılışımızın  bir gayesi olduğuna dikkat çekimiyor mu? İnsan kişisel davasını kazanmakla mükellefken, Nefsini terbiye ederek kendisine dolayısı ile topluma hizmet etmiş olmazmı. Dava  artık nübüvvet yıllarındaki gibi  kılıçla olacak değil elbet zamanımızın geçer değerleri ile en başta yaşam tarzımız ve kültür anlayışımız ile olamaz mı? Bunu ifade şeklimiz Ahlak, ekonomi, sanat, eğitim ,vs vs gibi içinde bulunduğumuz  kişisel ve toplumsal statülere göre olmak zorunda değil mi?
     
      Nasıl  dil ile ben müslümanım Elhamdülillah demekle Müslüman olunmuyor, kalben iman edilmesi gerekiyorsa, benim bir  davam var dendiğinde de bir dava sahibi olunmuyor. Ancak bu yolda  ki hizmet anlayışımızı, yaşamımızın  her alanına dahil etmek, niyetlerimizi tahlil etmek, ve fiillerimizi ona göre tanzim etmekle onun  şuuruna ve bilincine erişmiş oluruz. Ayrıca o şuuru ,  Allah rızası yolunda büyük bir azim ve irade ile riyadan uzak aynı kıvamda devam ettirmek erdem işi.
       Artık  zaman Allah'a yapılan kulluğun bireysel dava şuuruyla yoğrulma nefislerimizin taşkınlığına dur diyebilme, zaaflarımızı gözden geçirme zamanı.
   
     Karınca misali  yaptığımız çok az bir hizmette olsa safımız belli olsun, bu yola olan  niyetlerimizle biz o ateşi söndürmeyecekte olsak, önemli olan Rabbin katına nasıl yansıdığıdır .
     Riyadan uzak, gösterişsiz samimi ve rıza gözetilen niyetlerin çoğalması dileği ile...
Bilgin H
  
1154 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın