• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
'O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz' (Rahman/45). Beyin hakkında bilmedikleriniz...

 

** İnsan beyninin ağırlığı ortalama 1.3 kilogram civarındadır.

** Beyniniz ölmeye başlamadan önce en fazla 4 ile 6 dakika arasında oksijensiz kalabilir.

** Beyninizde tam 100 milyar sinir hücresi bulunuyor.

** "İnsan, beyninin yüzde 10´unu kullanıyor" deyimi yanlıştır. Beynin her bölgesinin bir işlevi vardır.

** Her insan doğduğunda aynı sayıda beyin hücresine sahiptir. Bu sayı altı yaşında maksimum seviyeye ulaşır.

** Yeni doğan bir bebeğin beyni doğduktan sonraki ilk yılda tam üç kat büyür.

** Dokunma duyusu ilk oluşan duyudur. Anne karnında oluşur.

** Beyninizi sürekli çalıştırın çünkü beyinsel aktiviteler beyninizde yeni sinir hücrelerinin oluşmasını sağlar.

** Her zaman pozitif düşünün. Araştırmalar doktorlara başvuranların yüzde 60´ının psikolojik nedenlerle doktora başvurduğunu ortaya koyuyor.

** Beslenmenin beyne oldukça yararlı etkisi vardır. New York´ta yapılan bir araştırmada öğle yemeğinde yapay soslar ve takviyeler kullanmayanların IQ seviyelerinin diğerlerine göre yüzde 14 daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

** Beyin vücuduzdaki en yağlı organdır.

** Bir şeyler hatırladığınız ve yeni düşüncelerle  her an beyninizde yeni bağlantılar kuruyorsunuz.

** Koku yoluyla edindiğiniz bir hatıranız, beyninizde kurulan en duygusal bağlantıdır.

** Uykunuzu düzenleyin. Beyninizin en dinlendiği an, uykuda olduğunuz anlardır.

** Başınız ağrıdığında beyniniz hiçbir acı hissetmez. Olay tamamen acı reseptörleriyle bağlantılıdır.

** Uyuduğunuz süre içinde beyniniz yarı paralize oluyor. Bu sürede beyniniz bir hormon salgılıyor. Bu hormon rüyalarınız sırasında tepki vermenizi engelliyor.

** İnsanların ortalama yüzde 12´si rüyasını siyah beyaz görüyor.

Beyin ile ilgili video icin TIKLAYIN

İngiliz bilim insanları “Beyninize
Hoşgeldiniz(Welcome to Your Brain)” adlı kitaplarında beyin ve sinir sistemine
yönelik gözden kaçırdığımız, bilmediğimiz ayrıntıları yazdılar. İşte bu
ayrıntılardan bazıları…

1. Beyniniz, buzdolabınızın ampulünden daha az
enerji tüketir


Beyin 12 watt gücünde enerji kullanır ki büyük boy iki
muzdan elde edilecek enerjiye eşittir. Vücut ağırlığının sadece %3’ünü
oluşturmasına karşın beyin bütün enerjisinin yüzde17’sini tüketir. Bu enerjinin
büyük kısmı ise beynin bakım ve destek faaliyetlerine gider. Dikkatli ve yoğun
düşünme esnasında harcadığınız enerji o kadar küçüktür ki fark edilmez
bile.

2. Sık yaşanan jet-lag hafızaya zarar
verebilir


Jet-lag sadece sinir bozucu olmakla kalmaz, eğer sık
aralıklarla tekrarlanırsa beyin sağlığınıza zararlıdır. Sıklıkla kıtalararası
uçuş yapan insanlar beyin hasarı veya hafıza zayıflığı yaşayabilirler.
Muhtemelen bunun sebebi jet-lag sırasında çok fazla stres hormonu salgılanması
ve bu hormonların beyin lobuna ve hafızaya zarar vermesidir.
Vardiya usulü
çalışan insanlarda da benzer bir risk söz konusu olabilir. Çalışma saatlerinde
sıklıkla meydana gelen değişiklikler, tıpkı sık yapılan uçak yolculukları gibi,
strese neden olmakta bu da vücut ve beyin üzerinde hasar
yaratmaktadır.

3. Gürültülü bir odada niçin telefon konuşması yapmak
zordur?


Gürültülü yerlerde cep telefonuyla konuşmak zordur. Cep
telefonunuz içinde bulunduğunuz odanın sesleriyle hattın diğer ucundan gelen
sesleri karıştırmak suretiyle beyninizin işini zorlaştırmaktadır. Bu durumda
beyniniz telefondaki arkadaşınızın sesiyle odadaki diğer sesleri ayırt etmekte
zorlanmaktadır. Telefonunuzun mikrofonunu elinizle kapattığınız anda aslında
içinde bulunduğunuz odadaki seslerin telefona girmesine engel olduğunuz için ses
karışımına engel olmakta ve beyninizin işini kolaylaştırmaktasınız.

4. Video oyunları, aynı anda birden fazla işi yapabilmenize yardımcı
olabilir


Dikkatinizi aynı anda birden fazla şeye yöneltebilme
yeteneği pratik yaparak artırılabilmektedir. Bu konuda yapabileceğiniz pratik
ise, pek çok hedefe ateş etmek zorunda kaldığınız bir video oyunu olabilir. Bu
tür oyunlar dikkatinizi ekrandaki her alana yaymanızı gerektireceği için
olayları çabuk kavrama ve çabuk reaksiyon verme konusunda egzersiz yerine
geçebilir.
Tetris oynamak aynı etkiyi yapmaz çünkü tetris oynarken birden
fazla noktaya aynı anda dikkatini yöneltmek yerine sadece bir tek parçaya
odaklanmış oluyorsunuz. Ama bu şekilde bir düşünce tarzıyla çocuklara iyi bir
örnek olmadığınızı da bilmelisiniz.

5. Beynin bir şaka merkezi
vardır


Mizah denen şeyi tanımlamak zordur ama onu gördüğümüzde hemen
tanırız. Mizahın tarifini yapmaya çalışan bir teoriye göre, mizah kendi içinde
bir sürpriz unsuru içermelidir –bir sonraki cümlede ne olacağını bildiğimizi
sandığımız halde esprinin kendisi bizi başka bir noktaya g..türmelidir- sonra da
vardığımız bu yeni noktayı önceden tahmin ettiğimiz noktayla karşılaştırarak
yeni bir perspektif elde ederiz. Mizahın beynimizde algılanma şekli aşağı yukarı
böyledir.
Fıkra anlatmanın ya da espri yapmanın bulmaca çözmekten farkı ise,
günlük yaşamda her gün rastlamayacağımız türden ama kendi içinde tutarlı bir
hikâyenin bulunmasıdır. Beyinlerinin ön lobu (bilhassa sağ lobu) hasar görmüş
bazı hastalar, yapılan esprileri anlayamamaktadır. Genelde bunun nedeni, fıkra
ya da espriye konu olan imajları yeni bir perspektifle değerlendirme aşamasında
beynin normal fonksiyonlarını yerine getirememesidir. Bu türden insanlar,
anlatılan bir fıkradaki hikâyeyi takip edebilir ama fıkranın sonunu nasıl
bağlarsanız bağlayın asla komik bulmazlar.

6. O şarkıyı bir türü
hatırlayamıyorsanız sebebi var


Bazen bir şarkı veya şarkının bir
bölümü aklınıza takılır kalır, bir türlü hangi şarkı olduğunu hatırlayamazsınız.
Çok sinir bozucudur gerçekten. Ama beynin ‘sıralı hatırlama’ ilkesi, hafızamızın
işleyişi açısından özel ve kullanışlı bir göreve sahiptir. Her şeyi olay
akışının sırası içinde hatırlamamız gerekir.
Herhangi bir kâğıda adınızı
yazarken, sabahları çay demlerken veya akşam evinize dönerken hangi sokaklardan
ve kapılardan geçeceğinize karar verirken bile beyniniz bu kurala göre
çalışmaktadır.
Bu ‘sıralı hatırlama’ fonksiyonu sayesinde günlük işlerimizi
sürdürebiliyoruz. Bir şarkının veya bir film repliğinin sadece bir parçasını
düşündüğünüzde, beyniniz –anılarınızın arasında- bu bilgi parçacığını
eşleştireceği bir olay dizini aramaktadır. Büyük ihtimalle beyniniz en sonunda
bu parçacığı bulacak ve siz aklınıza takılan o şarkıyı hatırlayacaksınız. Ama
eğer ‘aklınıza takılıp kalmış olması’ sizi rahatsız ediyorsa ve o anlık
takıntıdan kurtulmak istiyorsanız, beyninize uğraşması için başka bir ‘sıra’
verin. Söz gelişi başka bir şarkıyı düşünün veya söylemeye çalışın. Muhtemelen
beyniniz ‘dağınık hafıza kalabalığı’ içinde sizin yönlendirmenizle biraz daha
kısa sürede sonuca ulaşacaktır. Umarız bu yöntemi denerken başka bir can sıkıcı
şarkıya takılıp kalmazsınız.

7. Güneş ışığı hapşırmanıza neden
olur


Parlak güneş ışığına bakan pek çok kişi hapşırır. Niçin böyle
bir refleks vardır ve nasıl çalışır? Hapşırmanın temel fonksiyonu bellidir:
sizin nefes yollarınızı rahatsız eden madde veya parçacıkların dışarı atılması.
Hapşırmayı kontrol eden merkez beynin lateral medulla denilen bölgesindedir. Bu
bölgenin hasar görmesi halinde hapşırabilme yeteneğimizi kaybederiz.
Hapşırma
genellikle ‘rahatsız edici’ bir unsurun uyarısıyla tetiklenir. Bu uyarının
beyinde ulaşacağı nokta ‘lateral medulla’dır. Bu bilgi beyne burnumuzdaki
çeşitli sinirler vasıtasıyla iletilir. Bu sinirlerden biri de trigeminal
sinirdir ve çok yoğun çalışan bir trafiğe aracılık etmektedir. Normalde parlak
güneş ışığının yalnızca göz bebeklerinin küçülmesini tetiklemesi gerekirken
burun kaşındırıcı impulsları ileten komşu bölgelerdeki nöronlar da aynı şekilde
etkilenebilmekte. Gözbebeklerinin küçültülmesi sinyali bu nedenle bazen
hapşırmaya neden oluyor.

8. Kendinizi
gıdıklayamazsınız


Gıdıklanma konusunda duyarlı hastaları muayene
ederken doktorlar hastanın elini kendi elleri üzerine yerleştirerek gıdıklanma
hissine engel olurlar. Bu nasıl olmaktadır? Çünkü gıdıklanmaya ne kadar duyarlı
olursanız olun, kendinizi gıdıklayamazsınız.
Bunun nedeni beynimizin
etrafımızda olan bitenleri takip ederken pek çok hissimiz arasında en önemli
olanları hissetmeye programlanmış olmasıdır. Mesela oturduğunuz sandalyeyi veya
ayağımıza giydiğimiz çorabı –özellikle onları düşünmediğimiz sürece- hissetmeyiz
ama omzumuza dokunan bir el hemen bizi irkiltecektir.
Beynin bu ‘hisleri
ayırt etme’ fonksiyonunu sürdürebilmesi için bizim temasımızı başkalarının
temasından ayırt etmeye yarayan bir sinyal üretmesi gerekmektedir. Bu fonksiyonu
gerçekleştiren ise beyinciktir. Yaklaşık 110 gram ağırlığındaki bu organ, kendi
eylemlerimizin yaratacağı hisleri tayin eden yerdir. Beklenen veya beklenmeyen
reaksiyonları ayırt etme işi beyinciğe aittir.
Beyincikten gelen sinyallere
göre, beyin bu hissin önemli olup olmadığına karar verir. Gıdıklanma hissi
abartılmış bir refleks olmakla birlikte, eğer size dokunan gene size ait bir
organsa, beyin bu gıdıklanmanıza değil, dokunduğunuz organdan (mesela elinizden)
gelen hislere öncelik verecektir.

9. Esnemek beyni
uyandırır


Esneme aktivitesini uyku hali veya sıkılmış olmakla
ilişkilendirmemize rağmen esnemenin fonksiyonu uyandırmaktır. Esneme, daha fazla
miktarda havanın ciğerlerimize dolmasına neden olacak şekilde kas gruplarını
çalıştırır ve kanımızdaki oksijen oranını hızla yükselterek bizi uyandırır.
Memeli hayvanlar ve kuşlarda da esneme vardır. 12 haftalık olmuş fetuslarda
esneme olduğu gözlenmiştir.
Esnemenin, vücut tarafından tam uyanıklığa
erişmek amacıyla başlatılan bir hareket olduğunu düşünün. Ve esnemek
bulaşıcıdır. Odada bir kişi esnerse diğerleri de esnemeye başlar. Bunun nedeni
tam olarak bilinmemekle birlikte, topluluk içinde birisi ‘uyanıklığa ihtiyaç
duymuşsa’ herkesin ‘uyanık olması’ gerektiği şeklinde toplumsal bir içgüdüden
kaynaklanıyor olabilir. Köpeklerin esnemesi, stresli bir durumda ‘rahatlatıcı’
etki yaratmaktadır. Köpekler esneyerek etrafındakileri ‘sakinleştir’.
Huzursuzluk eden köpeğinizin karşısında esneyerek onu
sakinleştirebilirsiniz.

10. İrtifa arttıkça beyin garip resimler
görür


Dağcılarda bazen bir takım varlıklar gördüğüne dair olgulara
rastlanır ki bunların pek çoğunun mistik kişiler olmadığını biliyoruz. Bunun
nedeni genelde yerden yükseldikçe havadaki oksijen oranının düşmesi ve beyne daha az oksijen gitmesidir. 2 bin 400 metre yükseklik bu durumda bir sınır değer olarak kabul edilmektedir. Bu yükseklikten daha yukarı tırmanan dağcılar görünmeyen bir takım varlıkları hissettiklerini, kimisi ise yanlarındaki arkadaşlarının vücudundan ışık yayıldığını ve bazen sebepsiz yere korkuya kapıldıklarını bildirmişlerdir. Oksijen seviyesindeki düşmenin, beynin görsel ve duygusal sinyalleri kontrol eden bölümlerinde yavaşlama veya bozulmaya neden olduğu düşünülmektedir.

  
1306 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın