Sizden Gelenler; 'AVRUPADA MÜSLÜMAN KADIN OLMAK.' Kadın olmanın zorluk dereceleri her devirde farklılık arzetsede tek değişmeyen özelliği annnelik hasletleridir. Özellikle batı ülkelerindeki kadınlarda, toplumun tüm katmanlarına kendisini kabul ettirme erkekle aynı eşit haklara sahip olma anlayışı hakimdir.Çünkü avrupada yüzyıllardır kadınları aşağılayıcı, ikinci dereceye indiren hatta bazı yüzyıllarda onları yok sayan bir görüş hakim olmuş bununla mücadele etmek zorunda kalan kadınlarda bir takım toplumsal hareketler başlatmışlardır. Oysa müslüman kadına onların aradıkları hakları İlahi bir lutüf olarak,en başta verilmiştir. Ahzab süresi 35 ayette buyrulur ki; "Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." Fakat müslüman kadınlar kendisine verilen bu ilahi hakların bilincinde olmayarak birazda yanlış çarpıtılmış dayatmalı bilgiler neticesinde erkeklerin davranışları sebebi ile kendisini batılı kadınların haklarına özenmiş olarak çabalarken bulmuştur. Son yıllarda avrupa kültürü içerisinde yaşayan yıllar önce memleketinden ayrılarak buralara kök salan Müslüman Türk kadınlara yönelik hakları ve yaşadıkları topluma entegre olmaları konusunda seminer mahiyetinde programlar düzenlenmekte. Onlara değişen dünya şartlarındaki konumu anlatılmaktadır. 1970 ve 1980 yıllarda ülkesinden , bir iki sene sonra kavuşacağını hayal ederek kocasını Avrupaya yolcu eden kadınlar yolcu ettikleri kocaları dönmeyince kendileri onların yanına gelmek zorunda kalmış ve geldiği bu ülkenin kültürünü, yaşam tarzını benimseyemediği için kendisini dört duvar içine hapsetmiştir. Onlarla birlikte türkiyeden gelen veya yaşadıkları yerde doğan ikinci nesili ise bu annneler asimile olurlar korkusu ile kendi ördükleri duvarlar arasına almak için türkiyede yakınlarından ya gelin, ya damat alarak çerçeveyi biraz genişleterek şimdilerde adları ithal gelin ve ithal damat olarak konulan ikinci neslide dar kalıplar içerisinde yaşamaya mahkum etmişlerdir. O yılllarda gelenlerden herkes dinlemiştir anlatırlar; yavrum, bir yumurta alabilmek için tavuk sesi çıkarır, derdimizi aktarmak için şekilden şekile girer anlatmayı denerdik bize gülerlerdi , helal et bulmak ne mümkün et yemezdik bile. Erkeklerin durumu böyle iken kadınların halini bir düşünün. Markete yalnız gitmek, alışveriş yapmak , çalışmak , İşyeri sahibi olmak,okumak, araba kullanmak, dernek kurmak onlar için hayaldi belki. Genelde istisnalar hariç kırsal kesimden gelindiği için okuma yazmada olmadığından kendilerine kurdukları dünyalarında yaşamak mecburiyetinde kalmışlar ve ortayada bu günkü tablonun çıkmasına ressamlık yapmışlardır. Onların tek hatası annne olmalarıdır. Evlatlarını kendi alışageldiği gibi yetiştirmek ve geldiği bu ülkenin hayat tarzına yabancı olduğu ve uymak istemediği için çocuklarını koruma altına almaktır. Evet birinci nesil o zamanlar çok zorluklar çekmişlerdi hem maddi hem manevi olarak bir çok problemleri vardı. Fakat asıl sorun onların yetiştirdiği ikinci nesilde patlak verdi. Çünkü avrupalı diye verilen kızlar veya bizden biri gelsin diyerek yakınlarından alınan damatlar ve burda yetişen ikinci nesil arasında yetişme tarzı olarak ortaya çıkan farklılıklar öyle problemlere sahne oluyordu ki evlilklerde zarar gören genelde kadınlar oldu. İki kültür arasında kalan ikinci nesilin erkek çocukları aile baskısı ile "sözde başını bağlamak "adına Türkiyeden evlendiriliyor eve gelin değil hizmetçi alınıyordu. Aynı evde yaşayan genç çiftlerin birbirini tanıma evresinde bile yalnız kalmadıkları bir ortamda birey olma şansları yoktu hiç. Beraber dışarı çıkıp gezmek, eğlenmek bir kenara ,alışverişe bile büyüklerle gitmek mecburiyetinde idiler. Bu durumdan muzdarip olan ithal gelinler dil bilmediği gibi çevresini bile bilmiyor evden dışarı çıkamıyordu yalnız başlarına. İthal damatların durumuda bundan farklı değildi, Türkiyede gördüğü ve algıladığı eş tipinde hizmet etme anlayışının hakim olması ve seni ben getirdim buralara benim sayemde adam oldun çıkartmaları ve dil bilmemesi nedeni ile kendine olan iç güveni sağlayamaması onun ruhunda bıraktığı izler silinecek gibi değildi. Müslüman Türk kadını birinci nesilde ayrı, ikinci nesilde ayrı sıkıntı ile yüzyüzeyken birde üçüncü nesil yetiştirmesi gerkiyordu. En büyük çelişkide burda yaşanacaktı. İkinci nesil annne kadınlar kendisi gibi zorluk çekmemesi, kocanın eline bakmaması ekonomik özgürlüğünü alması ve herşeyden önemlisi kendisini ezdirmemesi için kızlarını okutmak istiyor ama diğer taraftan da yaşadığı ülkeye asimile olmasından korkuyordu. İkinci neslin bu kaygısı, üçüncü nesili çileden çıkarmış üzerlerindeki yoğun baskı ve haksız korumadan rahatsız olmuş, karşılaştıkları bir çok problemin sebebini buna bağlayarak ebeveynlerine karşı gelmeye başlamışlardı.Bu durumda ne yapması , nasıl davranması gerektiğini bilemeyen, özelliklede ergenlik dönemlerinde zıtlaşan çocuğun ruh dünyasına inemiyor onunla iletişim kuramamanın acısını yaşıyordu.Hayatına dini kuralları yerleştirmesini istiyor fakat bir türlü bununla başa çıkamıyordu.Çünkü kendisi de bu konularda gerktiği ölçüde yetişmemiş, kendisini yetiştirememişti. İşte tam bu noktadaki eksikliği hisseden bazı kadınlar bir çatı altında toplanarak ve bazı kurumlarda alt kurum olarak dernekler kurmuş ve nesillleri bilinçli annneler yetiştirmesi için onları bilgilendirmek,ilk yıllarda gelenlerin yalnızlığını gidermek, birinci ve üçüncü nesil arasına köprü olmak, dini yaşamlarını düzene koymada ve doğru temel bilgiye ulaşmalarında onlara yardımcı olma noktasında ve yaşadığı ülkenin kanunlarını bilerek haklarını aramak gibi daha bir çok konuda kadınlara hizmet vermeyi hedeflemişlerdir.Bu oluşum için geç kalınsada artık bilinçli Müslüman kadın ve annne olma yolunda mesafeler katedilmek istenmektedir. Çünkü artık görünen, üçüncü neslin kültürel değerleri yaşadıkları ülkenin değerleriyle yer değişimine uğramıştır. Farkında olmasalarda hayatlarına giren küçük küçük kültür farklılıklarından bir inanç sistemi oluşmuş, sonrada buna inanmaya başlamışlardır. Bu kültür erezyonuna uğrayan neslimizle eğer gerektiği gibi ilgilenmezsek gelecekte farklı kültürlerden oluşan bir yaşam tarzı benimsemiş nesilllerle yüzyüze kalmak kaçınılmazdır. Geleceği kadınların yetiştirdiği açık ve aşikardır.O halde geleceğe yatırım yapanlar en akıllı davrananlardır.Bu açıdan bakıldığında, avrupalı müslüman kadınlar olarak ,inançlı, bilgili, kültürlü,bir annne olarak yetişmesinde katkı sağlamak aynı zamanda ulvi bir konuyada hizmet etmiş olmak demektir. Bilinçli ve inançlı annne , bilinçli ve inançlı nesil demektir. Fakat özelliklede son yıllarda müslümanlara ön yargılı tavır sergileyen basın yayın organlarının propagandası ile sergilenen bakış açısı altında müslüman kadın derneklerine çok iş düşmektedir. Ön yargıları eritmek, mutfakta yağ eritmeye benzemesede mutlaka başarılması zorunlu bir görevdir. Aslında kadın olmak nerde olursa olsun zor ve tam bir sanatkarlık isteyen bir misyondur. Kendisini idare eden hormonları yönetmek ve disipline etmek kolay değilken birde sorumlulukları ile başa çıkmak , karşı cinsi idare etmek, kendini olduğu hali ile kabul ettirmek ve annne olmak gibi bir çok hasletleri birarada hiç birinin rolunü diğerine karıştırmadan yürütmek kolay değildir. Bunların üzerine birde müslüman kimliğini kuluğunu eklediğinizde asıl sanatçılığını icra etmiş olur. Şartlar ne olursa olsun asla kendinden taviz vermeyen, aşkla neslini rabbinin emaneti olarak yetiştiren ve bu uğurda çabalayan hanımlara selam ile..... |
1878 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |