• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
'Yurtdışı Hizmetleri Konferansı' başladı. Paris ve Lyon Ataşeleride toplantıya katıldı.
'Yurtdışı Hizmetleri Konferansı' başladı. Fransa'dan Paris din hizmetleri Ataşesi Gencağa Sayan ve Lyon Din Hizmetleri Ataşesi Hüseyin Avni BÖGE 'de toplantıya katılanlar arasında. 

Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı hizmetlerinin ana esaslarının ele alındığı  “Yurtdışı Hizmetleri Konferansı” Sapanca'da başladı.

Sapanca’da Güral Otel’de 4 gün sürecek toplantının açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Bugün dünyada İslam’a ve Müslümanlara yönelik en büyük yanlış İslamofobia’dır. Artık bilimsel araştırmalar ortaya koymaktadır ki, İslamofobia’nın Avrupa, Amerika ve İsrail üçgeninde siyasetin ürettiği bir korku olduğunu, bunun bir endüstriye dönüşmeye başladığını hepimiz bilerek hareket etmek durumundayız. İslam’a yönelik bu korkuyu, nefreti ortadan kaldırmak için farklı dini kurumların bir araya gelerek ortak bir çaba içinde   olmaları gerektiğini ifade etmek istiyorum” dedi.

Son günlerde Batı’da yükselişe geçen İslam düşmanlığı ve İslam dünyasında yaşanan mezhep çatışmalarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Başkan Görmez, “Savaş, şiddet ve terörden sonra yaralanan bilinçlerin, ortaya çıkan cehaletlerin meydana getirdiği kavgalar mezhep rengine bürünerek yoluna devam etmektedir” ifadelerini kullandı.

Başkan Görmez şunları söyledi;

“Bugün İslam dinini ve bütün Müslümanları her biri içerden ve dışardan olmak üzere iki büyük sorunla boğuştuğuna şahit oluyoruz. İçeriden olan sorun, bugün bilhassa İslam dünyasında mezhep çatışmaları. Ben bütün değerlendirmelerimde İslam dünyasında olup bitenleri doğrudan tarihte ortaya çıkan mezheplerin bir çatışması olarak görmediğimi ifade ediyorum. Bilakis bütün siyasi sorunların bilhassa şiddet, savaş, terör ve işkencelerden sonra yaralanan bilinçlerin ürettiği bir tefrikanın ürünüdür. Yaralanan bilinçlerin bu dönemler içerisinde ortaya çıkan cehaletlerin meydana getirdiği kavgalar mezhep rengine bürünerek yoluna devam etmektedir.”

“İslam medeniyetinin iki büyük ailesi vardır. Birisi ehli sünnet diğeri ehli beyt. Bu iki yol da kaynağını Hz Peygamberden alır…”

Büyük İslam medeniyetinin iki büyük ailesi vardır. Birisi ehli sünnet diğeri ehli beyt. Aslında bu iki yol ve yöntemde kaynağını Hz Peygamberden alır. Birisi Peygamberin sünnetidir diğeri Peygamberin ehli beytidir. Peygamberin sünnetiyle ailesini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu vesileyle şunu ifade etmek isterim. Bu konulara sadece siyaset penceresinden bakıp değerlendirmek başka yanlışları da beraberinde getirebilir. Bilhassa bütün dini kurumların, din bilginlerinin, dini mercilerin bir araya gelerek İslam dünyasında ‘Allahuekber’ nidalarıyla insanların neden birbirlerini katletmeye çalıştıklarını; bütün mesailerini, çabalarını, gayretlerini bu konular üzerinde tekzif etmek durumundadır.

Diyanet İşleri Başkanlığının yurtdışına hizmet götürürken önemli bir misyon taşıdığını, belirten Başkan Görmez, bu misyonu şu sözlerle ifade etti;

“Diyanet İşleri Başkanlığının yurtdışına hizmet götürürken elbette bir misyonu var. Her müşavirliğimizin, ataşeliğimizin, koordinatörlüğümüzün büyük bir misyonu var. Ancak hiç birisi misyoner değildir. Misyonerlik bizim geleneğimizde yoktur. Ama bu bizim bir misyona sahip olmadığımız anlamına gelmez. Bizim üç büyük misyonumuz var. Birincisi, bu bir iyilik hareketidir. Dünyanın her tarafına iyilik götürme hareketidir. İkincisi, bu hizmet bir barış hareketidir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı din hizmeti ve din eğitimi götürdüğü bütün ülkelerde, coğrafyalarda barışı esas almıştır. Üçüncü büyük misyonumuz, bilgi hareketidir. Bilhassa dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanlar kimliklerini yeniden inşa etme çabasına girdiklerinde doğru bilgiyi onlara taşımak ve doğru bilgiyle hareket etmek bizim en önemli görevlerimizdendir.”

Başkan Görmez, konuşmasını şöyle dürdürdü;

“Diyanet İşleri Başkanlığı tüm dünyadan büyük taleplerle karşı karşıya…”

Her şeyden önce çok geniş bir coğrafya ve ülkeler manzumesiyle karşı karşıyayız. Zaman ilerledikçe talepler ve ihtiyaçlar artıyor, hizmetlerimiz bütün dünyaya yayılıyor. 1960’ların sonunda sadece yurtdışına göçen vatandaşlarımıza hizmet götürmek için yurt dışı teşkilatını kuran Diyanet İşleri Başkanlığının bugün Asya’dan Afrika’ya İslam coğrafyasının tamamında hatta Müslümanların yaşadıkları bütün ülkelerde Müslüman azınlıklara hizmet götürmeye çalışması hatta 2014’te ‘Latin Amerika Dini Liderler Zirvesi’ni planlamamız Diyanet olarak nasıl büyük bir taleple karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

“Masa başında tespit edilmiş bir modellemeyle götürülecek her din hizmeti yarar yerine zarar verebilir…”

Diyanet İşleri Başkanlığını yurt dışı hizmetleri öncelikli olarak yurt dışındaki millet varlığımıza yönelik, ancak Balkanlar, Kafkasya, Afrika, Çin, Latin Amerika, muhtelif ülkelerdeki Müslüman azınlıklara yönelik ilişkilerimiz ve hizmetlerimiz artarak devam etmektedir. Bu yapı ve farklılıklar bilinmeden, bu yapı tespit edilmeden Türkiye’de masa başında tespit edilmiş bir modellemeyle götürülecek her din hizmeti yarar yerine zarar verilebilir.

Sarf ettiğimiz çaba ve gayretin derin bir manaya hizmet ediyor, geleceği inşa ediyor ve sağlam değerler üretebiliyor olması için ilkesel yaklaşım, temel dini ve vicdani sorumluluktan hareket ederek, zamanı, mekanı ve şartların sırlarını; kısaca detay ve özgünlükleri iyi biliyor, onları hesaba katıyor olmamız gerekiyor. Bu yapılmadığı, değişik ülke ve toplumların yapıları anlaşılamadığı, anlamaya gerek duyulmadığı ya da bir noktadan bakılıp tek bir modellemeye gidildiği durumlarda bir dizi algı hataları, tedbir gecikmeleri, telafisi güç kayıplar ortaya çıkmaktadır.

“Metodumuz peygamberin metodudur…”

Metodumuz elbette peygamberin metodudur. Peygamberi metot, mesafeli duruş ve eğilimleri gidermeye, kaldırmaya bir davet, çaba ve çağrıdır. Bu çağrı zihne, gönle ve davranışa inecek, etkileyecek ve yüceltecek bir çağrıdır. Peygamber Efendimizin bu çağrı, davet ve tebliğdeki ısrarını biliyoruz. Bunun titizlikle yerine getirilmesi gereken nasıl bir sorumluluk olduğunu Veda haccında “tebliğ ettim mi? şahit ol” diyerek bize öğretiyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı olarak iki şeyi başarmak zorundayız. Birincisi, Bu gün yurtdışındaki insan varlığımız veya soydaş köklerimize ve dinin buluşturduğu, birleştirdiği din kardeşlerimize ya bu “ulvi davet” ile araya girecek her türlü “mesafeleri, suiistimalleri”, gayri Müslim kesimlerde ise İslam’a haksızlık olan her türlü yakıştırma ve yanlış anlamaları gidermeye, peygamberi bir titizlik ve görevle sahiplenmek anlamına geliyor. Görevden ayrılırken, “hakkını verdim mi? bu seçkin daveti, örnekliği ulaşması gereken her bir yere ulaştırdım mı? Şahit ol! diye alnı açık olabilmeyi gerektiriyor.

Bu değerlendirme toplantımızda, yurtdışı insan varlığımıza yönelik hizmetlerimizde, mesafeleri kapatacak, Gayri Müslim toplumdaki İslam’a ve Müslüman’a dair yanlış bilgi ve önyargıları giderecek, din kardeşlerimizin zihin ve gönüllerinde kabul görecek, “ulvi davetin” içeriği, yöntemi ve işleyişine ilişkin değerlendirmeler yaparak,  yapılması gerekenleri ve bunların ne şekilde yapılması gerektiğini, eksiklerimizi, gelişmelerin ortaya çıkardığı imkânları ele alalım; uzman yetiştirmeden kurumsallık oluşturulmaya, mevcut kurumların revize edilmesine veya verimlilik analizlerinin yapılarak ne tür somutlaştıran ölçme ve değerlendirme yöntemleri hakkındaki tecrübe ve önerilerimizi olgunlaştıralım.
  
1155 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın