• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Sizden Gelenler: 'Kıtlık ayı geliyor haydi deli gibi dondurucuya istiflemeler yapalım.'

İKİBİNLERDE ŞÖLEN AYI RAMAZAN 

   Bir günlük oruç tutup üç günlük yiyen insanımız, Evinde yemek sanat Galerisi sergisi sanatcılığına soyunan ev hanımlarımız, Obez sınırlarını fazlasıyla zorlayan kilolarımız var!. İkibinlerde Avrupalı Ramazan.

          Hepimizin kurduğu  bir cümle vardır.Bizim zamanımızda  ramazanlarda ........ diye başlayan ve şimdi nerede o günler ile biten.
   Ramazanı, kul ile yaratıcısı arasında  imzalanan senelik bir anlaşmaya benzetsek teşbihte hata olmaz sanırım. Bu anlaşma her yıl yenilenir ve iki ay öncesinden hazırlanma sürecine girilir.Receb ve şaban olarak adlandırılan bu aylarda kendisine çeki düzen veren kul,başıboş geçirdiği dokuz ayın hesabını bir ayda görüverir.
   Face sayfalarında hep görüyoruz, günlük müslüman, haftalık müslüman, senelik müslüman diye ayrılarak  atıfta bulunuluyor.Bu tablo üzücüde olsa iyi tarafından bakmak gerekiyor.Sonuçta müslümanlığını senelikte ta olsa hatırlıyor ve gereğini yapıyor.Ya hiç hatırlamadan bir ömrü öylesi ne yaşayanlardan olsaydı.Üstelik hesab görücü yaratıcısı, biz onlara yartıldığında verdiği sözü hatırlatmakla yükümlüyüz hesabını kesmekle değil.
     İletişim alanlarımız genişledikçe imkanlarımız da genişledi. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay, ancak doğru bilgiye ulaşmak sorun olur oldu.Bilgi kirliliği yayıldı.Artık herkes  doktor, filozof, fetva uzmanı, soyolog vs vs  olduğu şu günlerde Ramazanın gelmesi  ile kirlenen ruh dünyamızın temiz bir atmosfere girmesi kulluk görev bilinci dışında, kaçınılmaz bir ihtiyaç haline geldi.
     Dört gözle bekler olduğumuz Ramazan ayını çocukluğumuzdaki o saf temiz katışıksız halini bir kenara bırakırsak insana  en çokta olgunluk yıllarında tam manası ile misafir oluyor herhalde.Gençlik yıllarındaki  orucun lezzzeti bir başkadır elbette, korku ve sevgi karışımı gelgitler içerisinde büyüklerin söylemleri üzerine kurulmuş, iftar ve sahur  yemekleri ile hatırda kalan bir ramazan yaşanmıştır. Neden tutulduğu sorusuna, fakirleri anlamak için , Allah buyurduğu için cevabı alınmıştır  o kadar. İkibin onlara geldiğimiz şu günlerde ise Ramazan, yörelere ait tüm lezzetlerin sergilendiği bir şölen ayı olarak damgasını vurmaya başladı. Etrafımıza şöyle bir baktığımız zaman hanımlar daha hazırlanma sürecinde bir araya gelerek imece usulü, Ramazan'a özel mantılar, börekler, baklavalar, içli köfteler , sarmalar vs. vs.. yaparak sanki kıtlık ayı geliyormuş gibi dondurucuya istiflemeler yapıyor davet için hazırlandıklarını söylüyorlar. Eminim herkes Peygamberimiz Hz Muhammmed (s.a.v ) buyurduğu “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse oruçlunun sevabı kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”  Hadisi gereği yapıyorlar ama bir su bile bu sevaba yeterli görülüyorsa, insanların altı yedi kap öğün ikram ederek, ibadet etme şevkini azaltarak, ruha gereksiz yük yükleyerek nasıl bir sevap peşindeler düşünmek lazım.
      Üstelik bu bir alışkanlık halini alınca insanlar gerçekten peygamber sofrası ile karşılaşınca,  tüm şartlanmışlıklardan arınmış, toplumun ne dediği ile değil rabbinin ne dediği ile ilgilenen yapma İmkanı olduğu halde Ramazanın manasını anlamış iki çeşit yemekli bir sofra kurarak iftar açtırma sevabı uman bir davetçinin davetine gidince bilinçaltı otomatik beklenti boşluğuna yuvarlanıveriyor.
   Burdan da şöyle bir şey çıkıyor. Her mükellefiyet durumunda asıl olandan çok gayrı olan ile ilgileniyor insanoğlu. Oruç tutmak tan maksat, durmadan günde  dört altı öğün arası aldığı gıdaların ve günlük davranışların ruh üzerindeki bıraktığı izleri silmek.Aslı gibi olmasada noterler misali aslı gibidir damgasını alabilmek. Rabbinle olan bağını iyileştirmek. Açlık çekenlerin hal durumunu birebir yaşamak, hafifleyen bedeninle ibadet şuurunu ve mümin yaşam kaliteni yükseltmek, yardımlaşma olgusunu bu ayda daha çok harekete geçirmek, insanlar arası dialoğu düzeltmek gibi daha bir çok ulvi amacı olmasına rağmen, insan sadece bir hadis üzerinden ramazan algısı oluşturmakta ve giderek bu bir kültür halini almaktadır.
    İftar vermenin bir çok bereketi ihsanı vardır. İnsanların kaynaştıran, birlikteliği sevgiyi perçinleştiren, dialogları güçlendiren, vs ama asıl olanın dışına çıkılmadan yapılırsa güzel olur. Davet verdiği gün akşama kadar yemekle ilgilenerek,  misafirlerini en güzel şekilde ağırlamak isteyen ev hanımı günlük ibadetlerini bile aksatarak altı yedi çeşit yemek, üç çeşit tatlı vs yaparak  gününü tamamlıyor, soru soran çocuğunu cevap verecek vakit bulamıyorsa ve evin erkeğide bir gösterişe dönen sofrayla içinden de olsa bir an gurulandıysa  bu iftar sofrasında bereket, ihsan  ve sevab aranabilir mi? İyi niyetle baksak tek güzel tarafı çocuklar üzerinde kalacak etkisi olabilir.Allah'üalem
   Bu hal durum Avrupalı müslümanlar arasında giderek yaygınlaşmaktadır. Bunun bir çok sebebi var tabiki, sosyal ortamların olmaması, Ülkesinden uzakta ezansız memleketlerede müslüman kardeşleri ile birlikte oruç açarak içindeki o yalnızlık  duygusunu  bastırmak istemesi, çocuklarına oruç tutmanın toplumsal boyutunu hissettirmek istemesi gibi bir çok güzel neden den  dolayı iftar sofraları kuruyor ve tüm enerjisini bu yönde kullanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
       Haa !... bir de  Gazetelerde hep görürüz şöyle bir manşet atılır. Ramazan da müslüman, on bir ay  demokrat. Bu ülkemize ait bir başlıktı ama artık Avrupalılarda buna ayak uydurdu. Büyük mağaza şirketlerinin bir bölümüne Ramazan'a özel gıdalar reyonu açılarak müslümanfobilerini aşmaya çalışıyorlar.
    Bakış açısı sizin nasıl bakarsanız bakın, ama gözünüzü açın. Ramazanın bizi mubarek kılması temennisi ile....
  
1180 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın