• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Hac; tevhit, sabır ve ahlâk eğitimi... Neyi niçin yaptığını bilmek...
 KUTSAL İKLİME YOLCULUK

              إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ • فِيهِ آيَاتٌ بَيِّـنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ
      وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِناً وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

      “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.

      Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanımazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.” (Al-i İmran, 3/96-97.)

      KÂ’BE

      Kâ’be... Hz. Adem’den Hz. İbrahim’e, Hz. İbrahim’den Sevgili Peygamberimiz’e kadar kutsallığını muhafaza etmiş mukaddes yer, tevhidin merkezi…

       Kâ’be... Müslümanların kıblesi… milyarlarca insanın görmek için, kavuşmak için, eteğine tutunup gözyaşı dökmek için, etrafında büyük bir aşkla dönmek için can attığı kutsal mekân…

      Kâ’be, ibadet etmek amacıyla yapılan yeryüzünün ilk binası... Temellerini Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in birlikte yükselttiği yüce mabed…

      Kâ’be, Beytullah... Yani Allah’ın evi....

      KUTSAL GÖREV (HAC)  

       Hac İslam’ın 5 temel esasından biridir. Hac, imkanı olan müslümanların Mekke şehrindeki Ka’be’yi ve civarındaki kutsal sayılan özel yerleri, belirlenmiş zaman diliminde usulüne uygun olarak ziyaret etmesi ve belli dînî görevleri yerine getirmesidir.

      Erkek olsun, kadın olsun gücü yeten her müslümanın ömründe bir defa haccetmesi farzdır.

      Hac; dilleri, kültürleri, renkleri, ırkları, ülkeleri, sosyal ve ekonomik durumları farklı ancak hedefleri bir, duyguları ve gayeleri aynı milyonlarca müslümanın ilahi aşk içerisinde bir araya gelmesi, birlikte Allah’a yönelmesi

      Hac; mahşeri andıran bir ibadet... Dünyanın dört bir tarafından gelen mü’minlerin Arafat’ta durmaları... Mina’da sembolik olarak dıştaki şeytanı taşlarken aslında içteki şeytanı taşlamaları... Müslümanların birbiriyle tanışmaları, kaynaşmaları, dayanışmaları, dertlerini paylaşmaları...

      Hac; tevhit, sabır ve ahlâk eğitimi... Neyi niçin yaptığını bilmek...

      وَأَذِّن فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْتِينَ مِن كُلِّ فَجٍّ عَمِيقٍ

      “İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” (Hac sûresi,27. ayet)]

      Hz. İbrahim Kabe’yi inşa ettikten sonra, insanları hacca davet etmek üzere bu emri almış, Peygamber Efendimiz (SAS) de Veda Haccı’nda bu daveti yenilemiş ve ebedileştirmiştir.

      Bu davet; kutsal iklimde Allah’ı anmaya, tevhide ve takvaya davettir.

      Bu davete “Lebbeyk!” "“Buyur Allah'ım buyur! Emrine amadeyim" diyerek icabet etmek, ne büyük bir bahtiyarlıktır. Zira bu davet, sıradan bir davet değil, Allah’ın seçkin kulları arasına katılma davetidir.

      HAC HAZIRLIĞI

      Hac bir vuslattır, Hz. İbrahim’(A.S) in zamanına, Allah Resulü’nün yaşadığı mekâna, sahabe-i kirâmın sevdasına…Yüreğinde bu sevdayı taşıyanlarda her sene, ayrı bir heyecan belirir, vakit yaklaştığında…

      Binler, yüz binler dökülür yollara ve vadilere; akan seller misali... rengarenk bir insan manzarası dolar o kutsal iklime…Nasıl dolmasın ki gidilen yer; ilk günden beri gözlenen ve her daim özlenen Hz. Muhammed’(S.A.V)’i hatırlatmakta… O’nun hatırasını bugüne ve geleceğe taşımakta… Dillerde ve gönüllerde O’nun adı... Duvarlarımızda Kâ’be ve Mescid-i Nebî kartpostalları… İmkansızlıktan  o kutsal beldeye varamayan, mütevazı evlerinde dualarla zemzem içerken ; “ Allah yerinde içmeyi nasip etsin” diye hasret yudumlayanlar…

      Hacı adayı, Hz. İbrahim’in, Hz. Muhammed’in (S.A.V) çağrısına karşılık vermek üzeredir.. Yıllardır bunun için hazırlık yapar; tasarruflarını bir köşede biriktirir; helal parayla, Allah’ın evini,  sevgili Peygamberimizin doğup büyüdüğü ve tevhit mücadelesi verdiği bu kutsal toprakları ziyaret etmek, her şeyden öte hac etmek üzere bu yolculuğa hazırlanır. Haccı nasip ettiği için Allah’a dua eder. Yolda ve hac süresince kendine yetecek maddi imkanları hazırlar.  Borcu varsa öder, özellikle anne ve babanın hayır duasını alır. ailesiyle, çevresiyle helalleşir, dost ve akraba ziyaretinde bulunur.Allah’ın sevgilisine gönderilecek selamları alır, hepsini bir emanet olarak gönlüne doldurur..   

      Öyle ya, büyük hedeflere ulaşmak kolay değildir. Hacı olmak da sıradan bir olay değildir. Her seyahatin kendine göre bir takım sıkıntı ve zorlukları vardır. Aynı zaman diliminde, milyonlarca insanın bir arada bulunduğu yerde, bu zorluklar elbette olacaktır. Hacı adayı, bu zorluklara karşı ilk sınavını sabırla verecektir. Bu yüzden, yola çıktığı andan itibaren, bu kutsal iklimde en çok duyulacak söz  “Hacı sabır” sözü olacaktır. Bu itibarla sabırlı, dahası tahammüllü ve dayanıklı olunmalı. Kalp kırmamaya, gönül incitmemeye çalışılmalı.

      Unutmamalı  ki, Kâ’bedekiler insanın kardeşi, dünyanın dört bir tarafından gelmiş, aynı duyguyu paylaşan insanlar... onlarla dost olunmalı, namaz yeri isteyene  yer açmalı,  orada yabancı gibi olmamalı ve hissetmemeli. Orası Allah’ın evi. Her bir insanda Rahman’ın misafiri.  Öyleyse, öncelikle canab-ı allah’a misafir olunduğu  bilinci ile geçirilmeli kıymetli zamanlar… Hem hâne sahibine, hem de O’nun diğer misafirlerine karşı saygı ve hürmette kusur etmemeli…

      Bir davet ulaştı saadet asrından Kainatın efendisi,  insanlığa kucak açtı ve mukaddes topraklar asırlar boyu Rabbini zikreden bir kalp gibi attı durdu. Böylesine yüce, böylesine kutsal bir yolculuğa başlarken en içten yakarışlarımızla dua edelim.

      Ya Rab bu yolculukta sahibimiz, ailemizde, evladımızda, dostlarımızda ve malımızda vekilimiz sensin, Bizi ve onları her türlü kötülüklerden koru,  sana güvendik, sana tevekkül ettik, senin dilediğin olur, dilemediğin olmaz, sen her şeye kadirsin, Senin emrine uyup davetine icabet ettik. Habibin aşkıyla yollara düştük, Bu dünyada nasip ettiğin bir vuslatı ahirette bizden esirgeme, yolculuğumuzda ve haccımızda bize kolaylık ver… Elimizle, dilimizle, bütün vücudumuz ve ruhumuzla senin rızana uygun şekilde gidip dönmeyi ve hayatımızın bundan sonraki safhalarında senin rızan dairesinde yaşamayı bize nasip et!

      HAC YOLCULUĞU

      Hac; yolculuğu uzun ve kendine özgü zorlukları olan bir ibadettir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca, hac farizasını yerine getirmek üzere Suudi Arabistan’a gidecek hacılarımızın bu yolculuklarını her çeşit çıkardan uzak, sağlık ve güvenlik şartları içinde yapmalarını sağlamak için, her türlü tedbirler alınmaktadır. Ancak seyahat esnasında sıkıntılarla karşılaşmamaları için hacı adaylarımızın dikkat etmesi gereken hususlar vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

      Hacı adayı, her şeyden önce hac yolculuğunun, turistik bir seyahat değil, bir ibadet yolculuğu olduğunu, bu yolda atılan her adımın, çekilen her sıkıntının, bir taraftan kendisine sevap kazandırırken diğer taraftan günahlarını eriteceğini hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır. Bütün varlığıyla bu kutsal yolculuğu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmalıdır.

      Kafileye katıldıktan sonra, kafile başkanı ve din görevlilerinin talimat ve uyarıları doğrultusunda hareket etmelidir. Kafilenin düzen ve disiplini için bu çok önemlidir.

      Diyanet İşleri Başkanlığı’nca giyilmesi ön görülen kıyafetler giyilmeli, doğru olarak doldurulmuş olan sağlık künyesi ile Hacı Kimlik Kartı boyuna takılı olmalıdır. Bunların hac sezonu boyunca da devamlı olarak takılı kalması gerekmektedir.

      Sürekli ilaç kullananlar, beraberlerinde götürmek zorunda oldukları ilaçlar için rapor almalı ve bu rapor yanlarında bulunmalıdır. Menenjit aşısı yapıldığına dair aşı kartlarının da yine hacı adayının üzerinde olması gerekir. 

      Hasta olurum, yanımda bulunsun düşüncesiyle, hiç ihtiyaç olmadan sağlık ocakları veya hastanelerden fazla ilaç alma veya yazdırma gayretine girilmemeli, o ilaçlarda bir başkasının da hakkının olduğu unutulmamalıdır. İsrafın dinimizde haram olduğu da akıldan çıkartılmamalıdır.

       HACCIN ÇEŞİTLERİ

      Edası itibariyle hac üç çeşittir:

      1. İfrad Haccı

      İfrad haccı, umresiz yapılan hacdır. Aynı yılın hac ayları içinde, hacdan önce umre yapmaksızın hac niyetiyle ihrama girilir ve yalnızca hac yapılırsa ifrad haccı yapılmış olur.

      2. Temettu Haccı

      “Temettu haccı”, aynı yılın hac ayları içinde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra yeniden hac için ihrama girerek yapılan hacdır.

      3. Kıran Haccı

      “Kıran haccı”; aynı yılın hac ayları içinde umre ve hacca birlikte niyet ederek ikisini aynı ihramla yapmaktır.)

      Ülkemizden giden hacılar, değişik iklim şartlarında uzun süre ihramda kalmanın zorluklarını dikkate alarak genellikle "temettu haccı" yapmayı tercih ederler. Biz de bu durumu göz önünde bulundurarak haccın yapılışını anlatırken, "Temettu haccı" nı esas alacağız.

       İHRAM

       “İhram”, hac ve umre yapacak kişilerin bazı söz ve davranışlardan belli bir süre kaçınması demektir. Bu yasaklar, hac veya umre için niyet edip telbiye getirmekle başlar. (Kâ’be-görüntüler)

      İHRAM ÖNCESİ HAZIRLIK

      İhrama girmeden önce gerekiyorsa tıraş olunur, tırnaklar kesilir, koltuk altı ve kasık kılları temizlenir ve mümkünse gusledilir, değilse abdest alınır. Bu gusül temizlik maksadı ile yapıldığından, özel durumda olan hanımlar da guslederler.

      Erkekler, iç çamaşırları da dahil giysilerini çıkarır, biri vücudun belden aşağısını, diğeri ise baş hariç vücudun belden yukarısını örten iki parça ihram örtüsüne bürünürler. Bürünülecek örtünün beyaz renkte ve yeni olması daha uygundur. Kadınlar ihram için özel bir kıyafete bürünmezler, normal elbiseleri, başörtüsü ve ayakkabısı ile ihrama girerler, ancak yüzlerini açık tutarlar. kılınan iki rekatlik ihram namazından sonra niyet edilip telbiye getirilmesiyle ihrama girilmiş olur

       İHRAM YASAKLARI

      İhrama girilmesiyle birlikte ihramlıya yasak olan davranış ve eylemlerde başlamış olur. İhramlıyken bir insan başkalarına kesinlikle zarar vermemeli, kavga etmek şöyle dursun kötü bir söz dahi etmemeli.

      İhramda olan bir insan diğer insanlara zarar vermemesi gerektiği gibi, o bölgede yaşayan herhangi bir canlıya da dokunmamalı.. doğal bitki örtüsüne zarar vermek şöyle dursun bir ağacın yaprağını bile koparmamalı

      İhramlı birisi için kendi bedenine ait yasaklar da vardır İhramlı iken tırnak kesmek, saç sakal tıraşı olmak, vücudun herhangi bir yerindeki kıl koparmak, boyamak, oje ve ruj kullanmak, vücuda veya ihram örtüsüne koku sürmek ve parfüm kullanmak; eşiyle ilişkiye girmek veya buna yol açacak davranışlarda bulunmak, şehevi duyguları tahrik edici şeyleri konuşmak yasaklar cümlesindendir.

     Ayrıca Erkeklerin ihram örtülerinin dışında başka bir elbise giymesi, başlarını ve yüzlerini örtmesi, eldiven, çorap, ayakkabı giymeleri; … evet bütün bunlar  ihramlı için yasaktır.

    Bu yasaklara uyulmadığı takdirde yasağın durumuna göre bir takım cezalar gerekir. Bu ceza bir kurban kesme cezası da olabilir bir sadaka da.. Bu konuda kafile başkanı ve din görevlilerimize, Hac Fetva Ekibi’ne danışıp ona göre hareket edilmeli…

    İhramlı iken Yasak Olmayan Fiil ve Davranışlar

      Elbette ihramlıya her şey yasak değildir

      İhramlı; yıkanabilir, parfümsüz sabun kullanabilir, dişlerini fırçalayabilir, diş çektirebilir, kan alıp verebilir, iğne yaptırabilir, yara üzerine sargı sarabilir...

      Kol saati, yüzük ve bilezik takabilir,  kemer kullanabilir, omzuna çanta asabilir, yüzünü ve başını örtmeden üzerine battaniye, pike alabilir, hırka ve benzeri elbiseleri giymeksizin omzuna alabilir.

      MİKAT

      Mîkat, ihramsız geçilmemesi gereken, sınırları  Peygamber Efendimiz tarafından belirlenmiş mahallerdir. 

      Hava yoluyla doğrudan Mekke’ye gidecek hacılar, uçağa binmeden önce hava alanında ihrama girerler.

      Önce Medine’ye gidenler Cidde havaalanına inseler bile, ihrama girmeleri gerekmez. Onlar Mekke’ye giderken Medine’ye 11 km. uzaklıkta bulunan Zülhuleyfe’de ihrama girerler.

      Mikat sınırlarını ihramsız geçen hacı adayları yeniden dönüp mikattan ihrama girmek durumundadırlar.

      TEMETTÜ HACCI

      UMRE

      İhram elbisesini giyen hacı adayının, iki rek’at “ihram namazı” kılması uygun olur.  Bu namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra “Kâfirûn”, ikinci rekatında ise “ihlas” sürelerinin okunması güzeldir. Namazdan sonra niyet edilmesi ve telbiyenin söylenmesiyle ihrama girilmiş olur.

      Temettu haccı yapacak kişi, ilk önce:

      اللهم اني اريدالعمرة  فيسرها لي و تقبلها مني

      “Allahım! senin rızan için umre yapmak istiyorum. Bunu bana kolaylaştır ve umremi kabul eyle”   diye umreye niyet eder. Niyet yapıldıktan sonra ‘‏Telbiye” getirir

      Telbiye’nin hacı adayları tarafından ezberlenmesinde fayda vardır. Çünkü her hacı adayı hac boyunca sık sık telbiyede bulunacaktır.

      “Lebbeyk Allâhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk!

      İnne’l-Hamde ve’n-Ni’mete leke ve’l-Mülk, lâ şerîke lek!”

       “Buyur Allahım buyur! Emrine amadeyim.! Buyur Allahım! Senin ortağın yoktur. emret Allahım! Şüphesiz her türlü övgü, sana mahsustur. Nimet de senin.., mülk de senin. Senin ortağın yoktur.”

      Bu sözler, dünyanın dört bir tarafından akın akın gelen, milyonlarca Müslümanın hep bir ağızdan söyledikleri, ilahi rahmete vesile yakarışlardır. Lebbeyk sedaları dağlarda, taşlarda yankılanır..

      Sadece o kutsal iklimde değil  ondan sonra da bunu sürekli söyleyebilmek…,  bize hayat verecek her türlü ilahî buyruk karşısında “Emret Allahım, emrin olur Allahım!” bilinciyle hareket edebilmek…

      Kabe’yi görünce telbiyeyi kesilip duaya başlanır... Kabe’yi görünce en güzel dualar edilir! Çünkü O’nu ilk görenlerin yaptığı duanın kabulüne dair Peygamber  efendimzin sözü var…

      Kainatta her şey tavaf halinde… Ay dünyayı, dünya güneşi tavaf ediyor... zerreden kürreye her şey tavaf ediyor…

      Kabe’nin etrafında tavaf eden on binlerce Müslümanın oluşturduğu tablo, samanyolundaki milyarlarca yıldızın dönüşüne eşlik ediyor. Tavaftaki manevi hazza erişbilmesi için insanın kendini tavafın akışına bırakması  gerekiyor…

      Tavaf, Hacer-i Esved’in yanından veya hizasından başlayarak Kâ’be’nin etrafında yedi defa dönmektir. 

      Tavafa başlamadan önce erkekler, vücudun üst kısmına örttükleri havlunun bir ucunu sağ koltuk altından geçirerek sol omuz üzerine atarak sağ kolu omuzla birlikte açıkta bırakırlar. Bu sadece peşinden sa’y yapılacak tavaflarda söz konusudur. Tavaf sona erince, açıkta bırakılan omuz örtülür.

      Temettu haccına niyet eden bir kişi, ilk önce umre tavafı yapar. Bunun için Hacer-i Esved hizasına gelmeden: “Allahım! Senin rızan için umre tavafı yapmak istiyorum. Onu benim için kolaylaştır ve kabul eyle” diye tavaf için niyet eder.

      Tavaf için. Hacer-i Esved’in hizasına doğru gelinir. Bu esnada tekbir, tehlil getirilip dua edilir. Hacer-i Esved’in hizasına varınca ellerin içi Kabe’ye doğru olacak şekilde namaza durur gibi omuz veya kulak hizasına kadar kaldırılıp “Bismillahi Allahu Ekber” diyerek Hacer-i Esved’i selamlanır ve tavafa başlanır...

       Hacer-i Esved’in önü genelde çok kalabalık olur.  Hacer-i Esved’i öpme pahasına diğer müslümanlara eziyet verilmemeli…Unutulmama ki,  Hacer-i Esved’i öpmek sünnet, başkalarına eziyet vermek ise haramdır.

      Tavafın, Hatim denilen Kabe’nin kuzey tarafındaki yarım daire şeklindeki duvarın dışından yapılması gerekir.

      Tavaf esnasında dualar, tekbirler ve tehliller getirilir. Tevbe ve istiğfarda bulunulur. Kur’an okunur.

      “Rüknü Yemânî’ ile Hacer-i Esved arasında :

      رَبَّنَا آَتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخرة حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّار و ادخلنا الجنة مع الأبرار يا عزيز يا غفار يا رب العالمين

      “Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennete koy. Ey mutlak güç sahibi! Ey günahları çok bağışlayan! Ey alemlerin Rabbi!” diye dua edilir.

      Böylece Hacer-i Esved’in hizasından başlayıp tekrar  Hacer-i Esved’in hizasına gelmekle tavafın bir şavtı biter, Yine  Hacer-i Esved selamlanarak bir sonraki tur yani şavta devam edilir. Ta ki 7 şavt bitene, yani tavaf tamamlanana kadar…

      Tavaf, kesintisiz olarak yapılır. Tavaf sırasında farz namaz için kamet getirilmesi, abdestin bozulması, ya da tavafı kesmeyi gerektiren başka bir mazeretin ortaya çıkması gibi durumların dışında tavafa ara verilmemelidir.

        TAVAF NAMAZI..

      “Kabe’yi insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık ve

      ‘İbrahim’in makamını namazgâh edinin’ demiştik.” (Bakara 125)

      Tavaftan sonra, Kabe kapısının birkaç metre ötesinde, sarı bir mahfaza içinde yer alan Makam-ı İbrahim’e yakın ya da o hizanın gerisinde uygun bir yerde iki rekat tavaf namazı kılınır. Namaz kılınan yer  tavaf edenlerin akışını bozmayacak, ve onlara rahatsızlık vermeyecek yerde olması güzel olanıdır…

      Makam-ı İbrahim…Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi yeniden inşa ederken üzerine basıp iskele olarak kullandığı veya Hz. İbrahim’in insanları hacca davet için üzerine çıktığı kabul edilen taş…

      Namazdan sonra insan içinden geldiği gibi dua eder.... ve sonrasında da kana kana  zemzem içer…

      ZEMZEM

      Hz. İbrahim henüz süt emmekte olan oğlu İsmail’i bırakıyor Hz. Hacer’in ellerine… Hacer validemiz çaresizlik içinde sesleniyor Allah’ın Peygamberine… “Bizi neden bırakıyorsun, bu ıssız ve çorak vadiye”..Ağır ağır uzaklaşıyor Allah’ın elçisi…Lakin cevap vermiyor eşine… “Yoksa bizi buraya bırakıp gitmeni Allah mı emretti sana” diye soruyor Hacer validemiz…Teslim olurken kaderine…Evet diyor, Hz. İbrahim, bu soruyu beklercesine… “Öyleyse git, Allah bizi korur” diyor Hz. Hacer güvenerek Rabbi’nin merhametine… Birazcık suyla, bir çıkın ekmek, hepsi bu, bir de bebeğiyle… Razı olmuştu Hz. Hacer kaderine.. Gündüzü korkulan ıssız bu yerin dayanmalıydı korkunç gecelerine…Kıyamete dek anılacaktı Hz. Hacer ulaşırken imanın zirvesine…Su bitmiş, ekmek tükenmiş, çocuk ağlıyor…Hz. Hacer her ana gibi kendisinin değil yavrusunun derdinde…Kızgın güneşin altında canla başla, telaşla, heyecanla koşuyor, Safa tepesine… Çaresiz dönüyor.. tırmanıyor, su temin edebilecek birilerini görebilirim diye Merve tepesine …Tam 7 kez gidip geliyor, bu tepecikler arasında…Nihayet dönüyor biricik oğlu İsmail’in yanıbaşına…Çaresiz ananın gözyaşları dökülüyor, Mekke’nin siyah taşlarına…Sonunda bu su arayışı, İlâhî iradenin, hemen Kâ’be’nin yanı başında, zemzem suyunu ikram etmesiyle bitiyor…

       Şimdi kana kana zemzem içme zamanıdır… içerken Peygamberimizin yaptığı şu duayı yapmalı…

      "Allah'ım! Senden yararlı ilim, bol rızık, her türlü dert ve hastalıktan şifa istiyorum"

       Bu su, Yaratanın büyük ikramı....bu suda Hz. İsmail’in feryadı , Hz. Hacer’in gayreti, ve Allah Rasulünün  duası var…

      Zemzemden kana kana içilir. Birlik içinde yok olarak, susuzluk gidermeye çalışılır. Zemzem, Hz. Hacer validemizin susadığı yerde kevserdi. Onun tevekkül dolu kalbine akan bir ab-ı hayattı. Hz. İsmail’e bir rahmet müjdesiydi. Babası Hz. İbrahim’in ayrılık ateşine ebedî bir serinlikti. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAS) dudağından âlemlere rahmet olarak taşan bir yağmurdu.  bu suyu içen. Varlığı-yokluğu, gurbeti-sılayı, kevseri-aşk ateşini, rahmeti-sonsuzluğu içer.

      Şimdi sırada Sa’y etmek vardır

      SA’Y

      Sa’y Hacc’ın vaciplerindendir. Zemzemi içildikten sonra Sa’ye başlamak üzere Safa tepesine çıkılır.

       “Allahım! Senin rızan için umre sa’yini yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve bunu benden kabul eyle” diye niyet ederek Kabe’ye dönülür. Tekbir ve tehlil getirir, salavat okur ve dua eder. Sonra Merve tepesine doğru yürüyerek sa’yin ilk şavtına tekbir, tehlil ve dualarla başlanır.

      Yeşil ışıklı direklerin arasında, erkekler koşar adımlarla yürür. Yeşil direkler arasında her gidiş ve gelişte:

      رَبّ اغْفِرْ وَارْحَمْ واعف وتكرم وَتجاوَزْ عَمَّا تَعْلَمُ  إنَّكَ تعلم ما لا نعلم إنَّكَ أنْتَ الأعَزُّ الأكْرَمُ

      “Rabbim! merhamet et,. “Rabbim! Bizi bağışla, Bize merhamet et. kereminle bizi affet. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün kusurlarımızı biliyorsun, bunları affet. Çünkü Sen mutlak güç, kerem ve ihsan sahibi olansın” diye dua eder.

      Merve’ye varınca bir şavt tamamlanmış olur. Burada da yine Kabe’ye yönelerek tekbir ve tehlil getirilir, salavat-ı şerife okunur, dua edilir. Sonra Merve’den Safa’ya doğru yürünür. Safa’ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtları da aynı şekilde yapılır. Yedi şavt tamamlandıktan sonra Merve’de Kabe’ye karşı dönerek dua edilir.

      Sa’y, anne sevgisi ve şefkatinin en güzel örneğini veren Hz. Hacer validemizin hatırasını bir açıdan yâd etmektir.

      TRAŞ OLUP İHRAMDAN ÇIKMA

      Temettü haccı yapan erkekler, Saçlarını traş ederek veya kısaltarak ihramdan çıkmış olurlar. Kadınların saçlarını parmak ucu kadar kısaltmaları yeterlidir.

      İhramdan çıkma aşamasına gelmedikçe ihramlılar, kendilerini de bir başkasını da tıraş edemezler. Bu aşamaya gelmiş ihramlı kimseler ise, birbirlerini tıraş edebilirler.

      Bundan sonra Temettu haccı yapanlara, hac için tekrar ihrama girinceye kadar tüm ihram yasakları kalkar.

      Kıran ve ifrad haccına niyet edenler ise ihramlı kalmaya devam ederler.

      Temettu haccına niyet etmiş olanlar, böylece umrelerini bitirip ihramdan çıktıktan sonra, hac için ihrama girinceye kadar Mekke’de ihramsız olarak kalırlar.

      ARAFATI BEKLEME

      Hacılar beş vakit namazlarını Harem-i Şerif’te kılmaya ve fırsat buldukça bol bol nafile tavaf yapmaya özen gösterirler. Harem-i Şerif’te Kur’an okumaya gayret ederler. Zamanlarını iyi değerlendirirler, Mescid-i Haram’da gereksiz sohbetlerde bulunmazlar. Kâ’be’yi seyretmenin bile ibadet olduğunu unutmazlar.

      MEKKE’DE ZİYARETLER

       Kutsal iklimin her köşesi hatıralarla doludur.  Hz. Adem’den Hz. Peygamber (A.S) ...

      Hira dağı, diğer adıyla Nur dağı: Mekke’nin 10 km. kuzeyinde, Kâ’be’yi tam karşıdan gören bir yerde , Sevgili Peygamberimizin vahiyle buluştuğu mekân…”, İlk vahyin geldiği, “Yaratan Rabbinin adıyla Oku!” emrinin indiği mübarek yer...

      Sevr dağı: Mekke’nin 5 km. güneyinde yüksekçe bir dağ... Medine’ye doğru gerçekleştirilen hicretin sığınağı…Sevgili  Peygamberimizi ve Hz. Ebubekr’i müşriklerden koruyan ve onları sinesinde barındıran mekân…

      Arafatta bulunan Cebel-i Rahme, Hz. Adem ile Hz. Havva’nın buluştuğu yer.. Peygamberimizin doğup büyüdüğü, Kâ’be’nin hemen güneyinde yer alan ve şimdi kütüphane olarak kullanılan ev, Müslüman olan cinlere imamlık yaptığı Cin Mescidi, …Onun biraz ilerisinde, Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’in, kendisini yetiştiren amcası Ebû Talib’in, Hz. Hatice anamızın ve İslâm’ın ilk şehitlerinin bulunduğu Cennetü’l-Mualla kabristanı…

      HAC İÇİN İHRAMA GİRİŞ

      Temettu haccı yapanlar, Zilhicce’nin sekizinci yani Terviye günü hac için ihrama girerler. Dolayısıyla o gün geldiğinde ihram için ön hazırlıklar yapılır. İki rekat ihram namazı kılınır. Sonra:  “Allahım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Onu bana  kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilir. Arkasından telbiye getirilerek hac için ihrama girilir. Böylece tekrar ihram yasakları başlar.

      Bu şekilde ihrama girildikten sonra kafile ile birlikte Arafat’a hareket edilir.

      ARAFATA ÇIKIŞ (Zihicce 9.Gün)

      Arafat ... Yaratıcıyla muarefe günü. Cebel-i Rahme’nin eteğinde Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları, Hz. İbrahim’in davetlisi olarak  Arafat’a çıkar. Arafat’tan Müzdelife’ye ve oradan da Mina’ya doğru gerçekleşecek bir akışa hazırlanır.

      ARAFAT

      Hac Arafattır. Arafat marifettir, marifetullahtır, Allah’ı bilmektir. Arafat bir mahşerdir. Ölüm elbisesini giymiş, sorguya hazır bir vaziyette Yüce Yaratıcıya yönelmek için toplanmaktır.

      Arafat, zamanların en bereketlisi olan Arefe günü, mekanların en mübareği olan Arafat’ta, günahlardan sıyrılıp gözyaşlarıyla dolabilmek, Yüce Allah’ın af ve rahmetine nail olabilmektir.

      Bugün, bütün Müslümanlar için önemli bir gündür.

      Arafat, Allah Resulünün, on dört asır önce yüz yirmi bini aşkın sahabeye hitap ettiği tarihe “Veda Hutbesi” olarak geçen hutbenin ilân edildiği yer... Kıyamete kadar insanlığa ışık tutacak evrensel ilkeleri içeren temel insan hakları bildirgesinin, seslendirildiği mekân....

      Arafat, eşitlik ve kardeşlik günü....

      Arafat bütün Müslümanlar, hatta bütün insanlar ve diğer varlıklar için şefkat ve merhamet günü...

      Arafat, yalvarış, yakarış ve yalnız ondan dileme günü...

      Peygamber Efendimizin, "Hac edenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Allah’a dua eder ve bağışlanma dilerlerse Allah onların dualarını kabul eder ve onları bağışlar." müjdesine nail olma günü....

      Annemiz, babamız, ailemiz ve çocuklarımız, milletimiz ve tüm insanlık için dua günü....

      Tarih boyunca İslâm için şehitler vermiş bir milletin çocukları olarak, bu kutlu şehitlerin neslinden gelip de İslâm'dan sapma eğilimine girenlerin hidayeti için, dünyanın dört bir bucağındaki mazlumlar  için, Müslümanların yeryüzünde adaletin ve hakkın temsilcileri olarak denge unsuru olmaları için dünya barışı için dua etme günü...

      -------

      Hacı adayları, Arefe günü Arafatta, çadırlarında ibadetle meşgul olarak bu mübarek mekanın ve zamanın feyzinden ve bereketinden istifade etmeye çalışırlar. Öğle vakti girince öğle ve ikindi namazlarını birleştirerek cem-i takdimle kılarlar.

      Namazdan sonra haccın en önemli rüknü olan Arafat Vakfesi yapılır. Vakfe için ayağa kalkılarak kıbleye dönülür ve birlikte dua edilir. Vakfe, süresi içinde Arafat sınırları içinde ihramlı olarak bulunmakla gerçekleşir.

      Vakfenin zamanı,  Arefe günü, yani zilhiccenin dokuzuncu günü öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başladığı andan bayramın birinci günü fecr-i sadık dediğimiz tan yerinin ağarmaya başladığı imsak vaktine kadarki süredir. Bu süre içinde bir an bile burada bulunan kimse vakfe farzını yerine getirmiş olur. 

      MÜZDELİFE(Zilhicce 9. Gece)

      “Arafat’tan akın edince Meş’ar-i Haram’da Allah’ı anın.” (Bakara,2/ 198)

      Güneşin batmasıyla birlikte Arafat’tan Müzdelife’ye doğru hareket başlar. Kafileler belli bir plan dahilinde yola çıkarlar. Müzdelife bir vadidir.. Vasıtalarla veya yaya olarak Arafat’tan ayrılan milyonlarca insan bu vadide vakfeye durur… Müzdelife’de akşam ve yatsı namazları yatsı vaktinde birleştirilerek kılınır. Sonra vakfe yapılacak zamana kadar ihtiyaç varsa istirahat edilir ya da istiğfar ve ibadetle meşgul olunur. Bu arada şeytana atılacak taşlar toplanır.

      Müzdelife vakfesi, bayram gecesi, gece yarısından itibaren güneşin doğmasına kadar uzanan zaman diliminde yapılabilir. Bu süre içinde kısa bir an bile burada bulunan kimse vakfe görevini yerine getirmiş sayılır.

      Müzdelife vakfesinden sonra Mina’ya hareket edilir. Yol boyunca telbiye, tekbir ve tehlil getirilerek  Mina’da kalınacak çadırlara gelinir.

      MİNA

      Şimdi günün ilk ışıklarının geceyi ve gönlü aydınlatmasıyla mahşerin kalabalığına karışma zamanıdır.

      Mina, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in, Allah’a olan teslimiyetlerinin sınandığı yerdir. Bu sınavda Hz. İbrahim, biricik oğlunu Allah için kurban etmek; İsmail ise, bu uğurda canını vermek gibi bir sınavdan geçmişlerdi… Bir tarafta Allah’ın emri, diğer tarafta ise ciğerparesi…ve her ikisi de sınanmışlardı...

      Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i Allah yolunda kurban etmek üzere tutar Mina yolunu… Allah’ı herkesten daha çok sevdiğini ispatlamak üzere çıkar yola… Bu esnada  şeytan onu vazgeçirmek için çıkar karşısına…  Hz. İbrahim, bugün taşlamanın yapıldığı yerlerde defalarca taşlar şeytanı... Neticede baba-oğul ikisi de Allah’ın emrine teslim olurlar ve bu çetin sınavı kazanırlar...

      İşte Mina...mal, mülk, mesken, can, evlat, kardeş, makam, mevki, bütün fanî sevgilerin aşıldığı, Allah sevgisinde zirveye ulaşıldığı mekân...

      CEMERAT-ŞEYTAN TAŞLAMA

      Mina bayram sabahıdır, kurtuluş günüdür. Gözler, bedenler yorgun, ama kalbler dipdiridir. Nefsin kötülüklerinden, dünyanın gelip geçiciliğinden kurtulmak için şeytanı taşlama günüdür.

      Şeytan taşlamak, haccın vaciplerindendir...Taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen savaştır. Atılan her bir taş, nefse,  şehvete ve şeytana karşı fırlatılan taştır. Taşlar, insanın bugüne kadar biriktirdiği kusurları, günahları, ve  kötülükleridir. Şimdi o taşlar atılırken hem Şeytan hem de kendi kötülükleri taşlamış olur. Her bir taş atılırken

      “Bismillah, Allahu ekber rağmen li’ş-şeytani ve hizbih" 

      yani (Allah’ın adıyla...Şeytan ve taraftarlarına rağmen, Allah büyüktür!)denir.

      Burada ilk gün yedi, sonraki günler kırk dokuz taş atılır. Bayramın dördüncü günü de Mina’da kalınırsa atılacak taş sayısı 70 olur.

      Bayramın ilk günü büyük şeytana sadece 7 taş, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üçüne de yedişerden 21’ er taş atılır.  Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina’da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez.

      Sağlığı yerinde olanlar taşları bizzat kendileri atarken, hastalar ve özürlüler ise vekalet yolu ile taşlarını atarlar.

      Taşlamalarda, kalabalığın yoğun olduğu gündüz saatleri yerine, tenha olan gece saatlerini, ya da akşam saatlerini tercih edilmelidir.

      Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamamak için şeytan taşlama, mutlaka kafile başkanlarımızın ve din görevlilerimizin önerdiği vakitlerde yapılmalıdır. Zira şeytan taşlama esnasındaki izdihamlar sonucu genelde eğitimsizlik, bilgi eksikliği ve tedbirsizlikten kaynaklanan yaralanma ve hatta can kaybı gibi bir takım üzücü olaylar yaşanmaktadır. Hiç şüphesiz bu tür üzücü olaylara sebep olmamak için Başkanlığımızın uyarılarının mutlaka dikkate alınması son derece önemlidir

      KURBAN

      Temettu ve Kıran haccı yapanlar için kurban kesmek vacibtir… İfrat haccı yapanlar kurban kesmezler.

      “Hedy” adı verilen Hac kurbanı, Harem Bölgesi sınırları içerisinde, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren kesilir. Bir kimse hac kurbanını bizzat kendisi kesebileceği gibi vekâlet vererek bir başkasına da kestirebilir. Nitekim İslâm Kalkınma Bankası, bedelini ödeyenlerin kurbanlarını, onlara vekâleten kestirmektedir. Hac kurbanının etinden sahibi dahil herkes yiyebilir.

      Harem bölgesinde bir otu dahi koparmak yasak iken, şimdi Allah’a bağlılığın ve fedakarlığın bir göstergesi olarak bir  hayvan kurban edilir.

      İHRAMDAN ÇIKIŞ

      İlk gün şeytan taşlandıktan ve kurban kesildikten sonra, saçlar traş edilerek veya kısaltılarak ihramdan çıkılır. Normal elbiseler giyilir… Böylece eşiyle ilişki dışında ihram yasakları kalkar.

      Şimdi  sırada haccın diğer önemli bir rüknü olan ziyaret tavafı var

      ZİYARET TAVAFI

      Ziyaret tavafı, bayramın ilk günü fecr-i sadığın doğması ile başlar.

      Ziyaret tavafının, bayramın ilk üç gününde yapılması sünnete uygun olanıdır, zaruret halinde daha sonraki günlerde de yapılabilir.

      Özel hallerinde bulunan kadınlar, ziyaret tavafını bu halleri sona erinceye kadar ertelerler. Hac organizasyonunda bu durumdaki hanımların, özel günlerinden sonra tavaflarını  yapabilmeleri için gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.

      Ziyaret tavafı, haccın farzı ve  hac ibadetinin  son noktasıdır… Şimdi, Arafat’ta mahşeri yaşamış ve marifete erişmiş, Mina’da  bütün varlığınla Allah’ın yolunda olduğunu göstermiş olarak, hayatının geri kalan kısmında da sürekli bu halde olacağını bütün içtenliğiyle tekrar ifade etme zamanıdır…

      Dilde ve gönüllerde Rabbimizin bizden istediği  görevi başarıyla yerine getirmenin sevinci, şükrü ve bunun Allah katında “mebrur ve makbul bir hac” olması dua ve niyazı vardır..   Şimdi son yakarışlardır Kâ’be’nin eteklerinde…

      Arafat’a çıkmadan önce haccın sa’yini yapmamış olanlar, ziyaret tavafından sonra haccın sa’yini  yaparlar. 

      Haccın aslî vaciplerinden olan sa’yin yerine getirilmesinin ardından hacı artık  Mekke’de kaldığı süre içinde, beş vakit namazı Harem-i Şerif’te kılmaya özen gösterir. Kalan günlerini olabildiğince verimli  bir şekilde değerlendirmeye çalışır. Bunun için bol bol nafile tavaf yapar. Özellikle ifrat haccı yapanlar, hacdan önce umre yapmadıkları için, bayramın dördüncü gününden itibaren umre yapabilirler.

      VEDA TAVAFI

      Veda Tavafı, Vedalaşma tavafı…

      Veda Tavafı, “Allahım! Senin rızan için Veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilerek yapılan tavaf…

      Veda Tavafı, tekrar kavuşmak üzere göz yaşlarıyla Kâ’be’den ayrılış....  Her fani insanın ömrünün sona erişi gibi, Allah’ın bize verdiği bu kutsal iklimdeki sayılı dakikaların da sonu geliverir bir gün…

      Her veda da hüzün vardır. Özellikle kişinin, sevdiğine vedası çok zordur. Birkaç günlük “Rahman’ın misafirliği” sona ermiş ve huzurdan ayrılmanın zamanı gelmiştir… Birkaç hafta öncesine kadar Kabe’ye erişmenin heyecanı ile çarpan yürekler şimdi bu mukaddes beldeden ayrılmanın üzüntüsü içindedir…. Bir yandan da düşünülür, bu veda tavafında... Acaba yeniden kavuşmak mümkün olur mu? …. Kâ’be’ye kavuşmayı nasip eden Allah, acaba ahirette bizleri huzuruna kabul buyurur mu?  Kâ’be ile gerçekleşen bu geçici   vuslat, ahirette gerçek ve ebedî vuslata dönüşür mü?..

      Şimdi Kâ’be’ye veda zamanıdır. Günlerdir doyasıya seyredilen Beytullah, bundan sonraki hayatta gönül gözüyle görmek, hac esnasında edinilen tecrübe gönül bağıyla sürdürülmek üzere veda zamanıdır…

      Tavafın arkasından, tavaf namazı da kılınır ve çokça dua edip, af ve mağfiret dilenilir… Günlerdir kalblerin verildiği Kabe yüreklere yüklenir ve onunla beraber dönülür …

      Fiziken ondan ayrılınsa da günde beş defa yönelinecektir  yine O’na…

      -----

      Veda Tavafı, Haccın vaciplerinden olup Ziyaret tavafından sonra yapılır. Veda tavafı niyetiyle tavaf yapılmasa da yapılan en son nafile tavaf, veda tavafı sayılır...

      Ayrıca özel halleri sona ermeden Mekke’den nafile tavaf yapmadan ayrılmak zorunda kalan hanımlar, veda tavafı yapmazlar.

      MEDİNE-i MÜNEVVERE

      Hicret yurdu…Yesrib iken, Allah Rasulü’nün hicret etmesiyle Medine-i-Münevvere olan, yani Allah’ın nuruyla aydınlanan şehir olmuştur… 

      İlk İslâm şehri…

      Medine bir özlemdir. Ona duyulan özlemin ardında Peygambere duyulan özlem vardır. Onun getirdiği değerlere duyulan hasret vardır… Fakirlerin, kimsesizlerin, yoksulların, dulların, yetimlerin hiçbir zaman geri çevrilmediği makama; sevgi, ilgi ve cömertlik kapısına duyulan özlem.. İnsana verilen değere, kardeşliğe, dostluğa ve samimiyete duyulan özlem..

      Medineliler tarafından tarifi imkansız bir sevinçle, coşkulu bir şekilde karşılanmıştır günlerce beklenen hicret yolcusu. O’nu önceden tanıyanlarda zirveleşen bir coşku, ilk defa görüşenlerde ise garip bir heyecan vardır. Sonunda beklenen misafir Yesrib’i teşrif etmiş, böylece Medine’nin bir peygamberi, Hz. Peygamber’in ise bir Medine’si olmuştur. Hayatta iken bağrına bastığı gibi bugün de o, Medine topraklarını şereflendirmekte…Dünya gözü ile göremeyenleri teselli için şu sözler zihinlerde yankılanmaktadır..…

      “Beni vefatımdan sonra ziyaret eden sağlığımda ziyaret etmiş gibidir.”

      Medine tarihe tanıklık etmiş nice şahitlerle dolu… Her karış toprağında Allah Resulü ve onun ashabının izi var…Burası, sırf Allah için, İslam’ın aydınlığının insanlığa ulaştırılması yolunda çalışmanın, fedakarlığın ve gayretin en güzel örneğini vermiş insanların gelip geçtiği ve pek çoğunun bağrında yattığı mübarek şehir..

      AŞKINA

       Sana aşık olanların, Sana aşkla yananların sevdası var içimde…
       Her birinin gözlerinde bir Mekke, yüreğinde bir Medine yaşıyor…
       Sana hasret duyanların, yalnız seni ananların özlemi var içimde…
       Gözlerinde senden kalma bir haya, sözlerinde muhabbetin yaşıyor…
       Taşlar yağsa üstlerine ey Nebi, Taif’teki şefkatin var..

      Kovulsalar yurtlarından Medine’ye hicretin var..
      Terk edilse bir köşede dost olarak himmetin var…
      Sıddık gibi sadıkların, Ömer misali adillerin,
      Osman yüzlü, Ali sözlü yiğitlerin var..Hem Kur’an’ın sünnetin var…
      Sana köle olanların, gül çehrene dalanların sevdası var içimde…
      Her birinin gözlerinde bir Ayşe..Yüreğinde Fatımalar yaşıyor…

                                       (Dursun Ali ERZİNCANLI)


      MEDİNEDE ZİYARET YERLERİ

       İşte Medinedeki ziyaret yerleri:

      Mescid-i Nebevî: Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte inşa ettiği mescid, Peygamber mescidi... Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’dan sonra yer yüzündeki en faziletli mescit…

      Sevgili Peygamberimizin mübarek kabrinin bulunduğu, mübarek mescid…

      ziyaret zamanı…mescide girilir,   

      "Ravza-i Mutahhara", Hz. Peygamberin kabri ile minberi arasında kalan kısımdır… efendimiz namazlarını burada kılar ve şöyle buyururlardı: "Evimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir."

      mübarek kabrinin önünde salavat getirilerek mümkünse durulur ve peygamber efendimize salat ü selam getirilir

      “Es-Selâmu aleyke yâ Rasûlallah

      Es-Selâmu aleyke yâ Habîballah

      Es-Selâmu aleyke yâ Nebiyyallah”

      -------------

      İşte Peygamber mescidinin yeşil kubbesi altında tertemiz ve dupduru duygularla,  O’nun huzurunda olduğunu idrak etmek, O’na inanmak, ümmeti olmak ve nihayet o’nun çizgisinde  olmak insana neler hissettirir neler!.

      Sünnete uymanın, sadece şekli bir taklit olmadığı, şekil ile birlikte özün de yakalanması  gerekli olduğunu insan edrak eder.

      Sünnet yolu; Emanet, ehliyet, adalet, samimiyet, dayanışma, yardımlaşma, kardeşlik, temizlik, iyilik, dürüstlük, hoşgörü, sevgi-saygı tüm ahlakî değerler ile temiz bir toplum, medeni bir toplum oluşturabilme yoludur…

      Peygamberimiz efendimize sağlığında nasıl saygı göstermek gerekiyor idiyse, vefatından sonra da aynı şekilde ona saygılı davranmak …Bu itibarla Onun mescidinde ve kabr-i şerifinin yanında yüksek sesle konuşmamak, duvarlara el ve yüz sürmemek gerekir.

      Ayrıca Efendimizin dünyada en yakın dostları olduğu gibi, ebedî istirahatgâhında da yanı başında bulunan Hz. Ebû Bekr ile Hz. Ömer’e de selam verilip ve dua edilir…

      “Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz
      Can verir, cananı vermeyiz bizler…
      Ebedî Hadimü’l-haremeyniniz.
      Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler.”

      (Medine müdafiilerinden ihtiyat mülazımlarından İdris Sabih Bey’in Medine müdafaasında Peygamberimize ithafen yazıp, Fahreddin Paşa’ya ithaf ettiği şiirin son kıtası)

      Bizler, Resullulah’ın kabri şerifine böylesine sahip çıkmış, onun arkada bıraktığı mukaddes emanetlere de ayrı bir değer vermiş milletiz… Yüzyıllarca allah’ın lutfu ve keremiyle İslâm’ın bayraktarlığını yapmış bir millet olarak,  sevgili Peygamberimizden bize intikal eden, bugün Topkapı Sarayı’nda, Hırka-ı Sâadet dairesinde özel olarak muhafaza edilen mukaddes emanetlere,  Peygamberimize Medine’de ev sahipliği yapan Ebû Eyyub el-Ensarî’ye ve danha nice  yüce değerli korumanın şerefiyle şereflenmişiz .

      O’na duyduğumuz aşk öyle bir sevgi atmosferi oluşturmuş ki, iman ve kahramanlık sembolümüz olan ordumuzun askerine “Mehmetçik” diyerek Peygamberimizin adını hatırlatan bir isimlendirme yapmışız.

      Onu öyle sevmişiz ki, çocuklarımıza Ahmed, Mehmed, Mahmud, ve Mustafa diyerek onu hatırlatacak isimler vermişiz.

      Kültürümüzde peygamberimize duyulan muhabbetin sembolü ve simgesi olan “Gül” adını  Gülşah, Gülcan, Gülben, Gülay, diyerek,  Ayşegül, Fatmagül, Nurgül diyerek  Peygamberimizin sembolüyle birleştirmişiz.

      Edebiyatımızda onu anlatan na’t, mevlid, hilye gibi eserler kaleme almışız…Yunus gibi onun özlemiyle yanmışız:

       “Arayı arayı bulsam izini
      İzinin tozuna sürsem yüzümü
      Hak nasip eylese görsem yüzünü
      Ya Muhammed cânım arzular seni”

      Milletimizin Peygamber sevgisi dünden bugüne artarak devam ettiği gibi bundan sonra da kıyamete değin inşallah devam edecektir…

      Bakî Mezarlığı:

      Peygamber Efendimizi görme şerefine nail olan, sesini duyan, onunla namaz kılan ve İslâmiyet uğrunda hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen on bin civarında sahabinin yattığı yer… Aralarında Hz. Osman, Hz. Abbas, Hz. Aişe, Hz. Fatıma, Hz. Hasan gibi ileri gelen sahabîlerin bulunduğu kabristan….. Peygamberimiz zaman zaman bu mezarlığa gider ve orada yatan müminler için dua ederdi.

      Kuba Camii:

      Kur’an-ı Kerim’de takva üzere yapıldığı bildirilen ve İslâm âleminde cemaatle namaz kılınmak için yapılan ilk mescid…

      Ve bugün O’nun inşa ettiği yerde yeniden yapılan cami…

      Kıbleteyn Mescidi:

      Gözlerin özlenen yöne çevrildiği Kıbleteyn mescidi… tarihe tanıklık ediyor yenilenmiş haliyle…

      Bilindiği gibi daha önceleri  Peygamber Efendimizin namazlarında kıble olarak Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya doğru yönelmekteydi. Aslında gönlünden kıblenin Kâ’be olmasını istiyordu. Nihayet Rabbimiz buyurdu: 

      (Bakara:2/144

      “... Seni elbette, hoşlanacağın kıbleye döndüreceğiz. O halde hemen Mescid-i Haram’a (Kâ’be’ye) doğru dön. (Ey mü’minler) siz de nerede olursanız olun, (namazda) oraya doğru dönün.”

      Bu ayetin indiği haberini işiten sahabe, namaz içerisinde yönlerini Kudüs’ten Kâ’be’ye çevirdiler. Böylece Kudüs’e yönelerek başlanan namaz, Kabe’ye yönelerek tamamlandı. Bundan dolayı da bu mescide “İki kıbleli mescid” anlamına gelen “Kıbleteyn Mescidi” dendi.

         Uhud:

      Yüreklerin yandığı, üzerinde 70 sahabinin kanının  aktığı Uhud.. Allah Resulünün mübarek dişinin kırılıp yüzünün yaralandığı Uhud… sahabe için büyük bir imtihan, büyük bir ders olan Uhud…

      Vücudu lime lime doğranan, kalbi yerinden çıkarılan Peygamberimizin sevgili amcası Hz. Hamza’nın şehid olduğu Uhud…

      Mekkeli zengin bir ailenin çocuğu olan ve Hz. Peygamber tarafından Medine’ye öğretmen olarak görevlendirilen Mus’ab b. Umeyr’in şehid olduktan sonra, vücudunu baştan aşağıya kadar örtecek bir örtünün dahi bulunamadığı Uhud…

    Yaşanan  bütün bu acı hatıralara çekilen sünger söz… “Uhud öyle bir dağ ki, o bizi sever, biz de Onu”

      DÖNÜŞ

            “Hepinizin dönüşü Allah’adır. O size ne yaptığınızı  haber verecektir”. (Maide 105)

      Yüce Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden biri olan zaman, su gibi akar ve bir daha geri gelmez. Hele bu “sayılı günler” olursa, bir de Kutsal İklim’de coşku ve heyecanla geçirilen sınırlı bir zaman dilimi ise, bir rüya gibi gelir insana... Daha o mübarek mekanlara alışayım, doyasıya yaşayayım derken, yoğun hac görevlerinin tamamlanmasıyla bir de insan bakar ki, ayrılık vakti gelivermiş..

      “Kavuşmak güzel de, bir de ayrılık olmasa!” diye hüzünlenir insan. Aslında fani olan insanın geçici ömrü de böyle değil mi?

      İnsanın hayatı da nihayet sayılı günlerden ibaret değil mi?

      Keşke geçirdiğimiz zamanlar, hep bu iklimde geçirdiğimiz günler kadar bereketli ve feyizli olsa...

      Artık Kutsal iklimden ayrılma vakti… henüz Kabe’ye, Zemzem’e ve Arafat’a doyamadan, belki de bir daha kavuşamamak üzere ayrılık... Belki de Şeytanı dize getiremeden, nefsini dizginleyemeden ayrılık…Yeterince arınamadan, manevi dirilişi ve silkinişi tam olarak gerçekleştiremeden ayrılık…

      İnsan tam bir  arınmayla Allah’ın evi olan Kabe ile, Allah’ın nazargahı olan kalbini birleştirir…

      Ruhunu, iman, ihsan, takva ve sabır duygularıyla güçlendirdiği Mekke’den, yüreğine Kabe’yi yükleyerek, Allah’a verdiği sözü yineleyerek ayrılır…

      Yüklendiği sadece Kabe değildir aslında. Allah sevgisi, peygamber sevgisi, sahabe sevgisi, Müslümanlara karşı sevgi… Bunların yanında, kardeşlerinin dertleri, sıkıntıları, yoksullukları, geri kalmışlıkları ve bütün bu olumsuzluklar karşısında bir şey yapamamanın üzüntüsü,.. daha nice duygular yüklenmiştir.

      Allah’ın evinden kendi evine dönerken, bu dönüşün aslında yine Allah’a yapılan bir dönüş olduğunu insan bilmeli ve. “Biz Allah içiniz ve yine Allah’a döneceğiz” şuuruyla hareket etmeli.

      Yolculuk devam ediyor.. ama bilinmeli ki, bir gün o da sona erecek…

      Artık geriye dönüş hazırlıkları başlamıştır…Medine’den ayrılırken kainatın iftihar tablosu tekrar ziyaret edilerek  dua ve salat u selamlarla Medine’ye veda edilir…Bir daha Kâ’be’ye yüz sürmenin aşkı…Kainatın efendisine selam verme iştiyakı ile…

      Müslüman olmak kadar Müslüman ölmek nasıl arzulanan bir şey ise, hac yapmak kadar hacdan döndükten sonra, orada kazanılan güzel hasletlerin korunması da öylsine bir arzu…

      Bu kutsal iklimde, kıyamete kadar insanlığın yoluna ışık saçacak aydınlığın ilk çıktığı kutsal mekanlarda, hac yaparak günahlardan arındıktan sonra bu arınmışlığın korunması ve sürdürülmesi için gereken gayret gösterilmeli… Bu sebeple İslâm’a aykırı düşecek tavır ve davranışlardan sakınmalı.. Yalan, haksızlık, hıyanet, ahde vefasızlık, aldatma, kandırma, eksik ölçme ve tartma... gibi tutum ve davranışlardan daima uzak durmalı….

      Allah haccınızı kabul etsin…

      “Allah katında makbul haccın karşılığı, ancak cennettir."
  
2084 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın