• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Sizden gelenler 'Yetmişine varmadan değişmenin bir yolu olmalı,'

YEDİSİNE GELMEDEN UYANMAK GEREK

         Her toplumun bir yaşam tarzı, bir kültürü  var.

     Kültürler de genelde dini yaşam tarzlarından meydana gelir.Bunun herkes bilincinde zaten.Aklıma takılan nokta bizim dinimizde, Allah birey olma yaşını daha buluğ çağında verirken, tuplumumuzda neden çoğunlukla  ya eline mesleğini aldığı yada evlendikten sonra birey olarak kabul edilir insanlar....

      Düşündüm, bulmaya çalıştım,

   Çünkü, küçük insan adayı, daha çocukluğunda, giyeceğini , yiyeceğini seçme fırsatı vermeyen, annesi ve babasının seçimlerine göre büyüyen, duygularını rahatça ifade edemeyen bastırılmış  bir çocukluk dönemi geçirmesine olanak sağlayan bir yetişme tarzı ile büyütülüyor sanki....

    Bu baskı eğitimi bilinçsizce çocuklukta o kadar ileri boyutlara taşınıyor ki, yetişkinlik dönemindeki aşamadığı tabularından ve karşılaştığı problemlerdeki tavırlarındanda anlaşılabilir bir durumdur aslında.

   Cezalandırıcı bir Allah kavramı, Soru sormayı yasaklayan bir inanç,sevgisini gösterme yasağı olan bir ortam ve beraberinde gelen özgüven eksikliği, bağımlı yaşam biçimi ve özgür düşünememe hastalığı ile yüzyüze kalma.

    Oysa dini kültürümüzde

    Yaratılış gereği ergenlik çağında kendini bilmesi, mükellef sahibi olması, düşünümeye çağrılması birey olma hakkının  tanınması değilmidir. O dönemde kendini arama çabası yolunda uğraşlar verirken, ona gereken ortamı hazırlamak kendisini bulmasına yardımcı olmak yerine,bu döneminde katlayarak yüklediği, değersizlik hissi, ilgisizlik sendromu, güven hasarı, kısıtlı özgürlük anlayışı ve ebeveyn yönetimi gibi durumlar neticesindeki ruh izleri  sonraki dönemine yansır.

     Mesela, hayata niçin geldiğini, yaşarken nasıl bir yol izlemesi gerektiğini ve ruhen daraldığında hangi kapıya gitmesi gerektiği gibi daha bir çok öze yönelik hayatı anlama ve huzurlu yaşamak için bilmesi  gerekenleri öğrenmeleri  için, gönderildiği kurslara, ikna yolu ile değilde, zorla, bir sorumluluğu yerine getirmiş olmak için gönderilmesinin acısını birey olunca yaşar. Veya kendi istediği spora gidememenin,annnesinin istediği enstruman kursuna gönderilmenin sıkıntısını yıllar sonra bile hafızasından silemez.

    Bunlarla kalınsa iyi. Fakat kendi hayatını kurma hayallerine de sahip çıkılır.Yapacağı mesleği seçme fırsatı  pek verilmediği gibi ebeveynleri yaşayacağı evini dayar döşer ve artık onu birey olarak kabul etme zamanı gelmiştir. Toplumun temel  bir parçasıdır artık. Sonunda ailesi ve yaşadığı toplum onu birey olarak tanımıştır.

     Katlanarak getirdiği sırtına kambur olmuş ve ruhuna iz bırakmış bilinçaltı şebekesinin etkisi ile kendiside bir nesil yetiştirebilecektir. Bu kısır döngü ile oluşan bir yetişme tarzında ne kadar birey yetişebilir ki ! İstisnalar kaideyi bozmaz elbette eğitimin ve bilinçli ebeveynlerin artması sonucu  artık daha erken yaşta birey olma şansı veriliyor fakat  etrafa dikkatlice bakılırsa bu üç basamaklı sayıları aşmayacak kadar azdır.

    Bazı toplumlara baktığımız zaman ise birey olma şansı çocukluktan itibaren verilir.Daha üç yaşındaki çocuğa giyeceği elbiseyi seçtiren anne sağlıklı bir birey adayı olarak yetişmesine  katkı sağlar.Odasını düzenlerken alacağı eşya için fikir alınması  ona değer verildiği hissini yaşatır.Konuştuğu zaman göz hizasına inerek onun anlayacağı şekilde konuşması kendini rahat ifade edebilmesini sağlar.Daha çocukluğunda seçme ve beğenme özgürlüğü gelişen birey gençliğinde duygu ve düşüncelerine saygı görür.Bunun neticesinde sağlıklı bir iletişim ile ergenlik dönemini tamamlayarak sorumlu birey olma yaşına erişir. Okuduğu mesleğini kendi seçtiği gibi ilk saygıyıda ailesinden görür.

   Bunlardan ayrı birde melez olan  İki ülke kültürü ve yetişme tarzı arasında sıkışarak birey olma çabasında olanlar var malesef. Ben bu neslimize zavallıcıklar diyorum.Çünkü bir yandan bulunduğu çevrede gördüklerini ailesinden bekleyen, bir yandan da asla ailesinin değişmeyeceğini bilen bir inanç ile kendi içine kapanık bir nesil yetişmekte. Ne etrafındaki yabancı arkadaşları yanında  kendilerini rahat ifade edebilmekte nede ailesi yanında kendileri olabilmekte.

   Yaşadığı toplum onu ta çocukluğundan itibaren birey olarak kabul etmiş ama ailesi kendi  yetiştiği toplum normlarından dolayı bir türlü birey olma şansını  verememiştir. Sağlıklı iletişim ortamından soyutlanmış bir şekilde yetiştirdiği bu bireylerinde gelcekte kendi gibi topluma bağımlı sağlıksız bireyler yetiştirerek bu kısır döngüyü körüklediğini ve yaşadığı bu yabancı ülkede giderek büyüyen nesil erezyonuna katkı sağladığının bilincinde değil zavallı ebeveynler.

   Çocukların sağlıklı olarak gelişmesi için, onların kendi fikirlerini söyleyebileceği,  söylediği fikirleri savunabileceği,ortamları aileler oluşturmuş olsa, kendini değerli hisseden, kendisine saygı gösterilen çocuk veya genç özgüvenli bir şekilde birey olma şansını yakalar.

    Sağlıklı ailenin temeli,eşler arasındaki ilişkiye bağlıdır. Karı ve kocanın arasındaki ilişki sağlıklı ve bilinçli olursa çocuklarda sağlıklı sosyal gelişmiş bir ortamda yetişir.

     Aslında gelişmiş toplumlar, gelişmiş ailelerden oluşurlar.

 Bir söz vardır atalarımıza ait "İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur"diye.

   Yetmişine varmadan değişmenin bir yolu olmalı,

  Kendimizi yetiştirmek ve geliştirmek, bizden sonrasına gelişmiş toplum bırakmak için, gelişmiş aile bireyleri hazırlamak yedisine gelmeden uyanmak gerek.

 Şartlanmışlıklardan kurtulmak, bilinçimizi yenilemek, açımızı genişletmek lazım.

                                                                                                                                        Eslemunnisa

  
888 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın