• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Avusturya'da İslam Yasa Tasarısı kabul edildi. Müslümanlar potansiyel olarak terör suçlusu.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Avusturya'da "İslam Yasa Tasarısı"nın kabul edilmesine ilişkin, "Bu yanlıştan ümit ederim ki kısa süre içerisinde Anayasa Mahkemesinin kararları doğrultusunda geri dönülmüş olur" dedi. 

Kurtulmuş, Ekonomi Kulübü'nün düzenlediği etkinliğe gelişinde, gazetecilerin, Avusturya'da "İslam Yasa Tasarısı"nın Meclis'te kabul edilmesine ilişkin sorusu üzerine, islamofobinin Avrupa'da uzunca bir dönemdir etkisinin olduğunu belirtti.

Sadece Avusturya'da değil, birçok ülkede İslam karşıtlarının aktif hareket ettiğine dikkati çeken Kurtulmuş, "Ayrıca Avrupa'da yükselen ırkçılığın bu anlamda da hem yabancı hem İslam düşmanlığını tetiklediğini biliyoruz" diye konuştu.

Avusturya'yı ziyaretinde bu konuyu da yetkililerle görüştüklerini ifade eden Kurtulmuş, yasanın Müslümanlara bir takım haklar verdiğini söyledi. Bunlara ilişkin örnekler veren Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Avusturya'daki Müslüman topluluklar şunu istediler: 'Diğer gayrimüslimlere verilen haklar neyse aynısını istiyoruz. Ne bir fazla ne bir eksik istiyoruz.' Maalesef bu yasa tasarısı akşam saatlerinde yasalaştı. Bu yasa maalesef birçok açıdan sakıncalar, bu iyi tarafları yanında birçok sakıncalar da barındırıyor ve öyle anlaşılıyor ki bu anlamda islamofobinin ciddi bir etkisi olmuş bu yasalaşma sürecinde."

- "Bir anda illegal hale gelmesi tehlikesi var"

Yasanın kullandığı dil bakımından bazı sorunlarının bulunduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Dil bakımından yasaya baktığımız zaman Müslümanlar baştan sanki 'devletle kavgalı', sanki 'Müslümanlar potansiyel olarak terör suçlusu', 'devletle iyi geçindikleri takdirde' manasına gelecek bir takım ön koşullarla İslami cemaatlere bir takım imkanlar sağlanacağı ifade ediliyor. Ayrıca ikinci temel eksiklik burada İslami cemaatlerin Avusturya içinde tanınması, tanınmaması meselesi ya da bu tanıma haklarının iptali meselesinde doğrudan doğruya hiçbir şekilde mahkeme kararı beklemeksizin hükümetin kararına tabi. Dolayısıyla bir hükümet, diyelim ki şu anda iki İslam cemaati tanınmış, birisi Avusturya İslam Cemaati, diğeri Avusturya Alevi İslam Cemaati. Dolasıyla bunların tanınmasını bu yasayla yapıyor ama dilediği anda tanımadığını ilan ederek bunları yasa dışı hale getirebilir. Ayrıca herhangi bir cemiyetin bu İslam cemaatlerinden birisine mutlaka bağlı olması lazım. Bu, Avusturya'da çok sayıda var olan bağımsız camilerin, bunlar da camiler de dernek şeklinde örgütlendiği için bunların birçoğunun bir anda illegal hale gelmesi tehlikesi var."

Yasayla yurt dışından yardım alınmamasının öngörüldüğünü belirten Kurtulmuş, "Bizim şu anda 65 din görevlimiz var, Diyanet İşleri Başkanlığının Avusturya'da. Belki başka ülkelerden de gelen din görevlileri var. Hemen bu yasa yürürlüğe girer girmez, bunların artık orada görev yapamayacakları anlamına geliyor" dedi.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Biz hep şunları tavsiye ettik, Avusturyalı konuştuğumuz bakanlarla, dedik, 'evet, bunu isteyebilirsiniz ama bir geçiş sürecinin en azından olması, Avusturya İslam Cemaatinin de benimseyeceği ve kendi imamlarını, din adamlarını yetiştirebileceği bir imkan ortaya çıktıktan sonra, o zaman buna geçilmesi daha uygun olur. Maalesef bu da olmadı" ifadelerinin kullandı.

Yasanın artık Avusturya'da, içeride din adamı yetiştirilmesini öngördüğünü ifade eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Evet bu makul karşılanabilir. Fakat burada da şöyle bir kısıt getirilmiş: Teoloji fakülteleri açılacak, bu teoloji fakültelerinde hangi öğretim üyelerinin görevlendirileceğine Avusturya İslam Cemaati karar verecek ama hangi müfredatın okunacağına üniversite karar verecek. Varsayalım ki ateist bir üniversite yönetimi olsa, bu ateist üniversite yönetimi öğretim üyeleri, evet bunlar İslam cemaatinin tespit ettiği öğretim üyeleri olabilir ama onlar diyelim ki kendi müfredatını bu öğretim üyelerine dayatabilir. Bu anlamda bir özel koşullar altında Müslümanların orada azınlık haklarından istifade etmeleri de kendi müfredatlarını kullanmaları bakımından imkansız hale getirilebilir."

Kurtulmuş, yasanın hükümete İslami gelenekten kaynaklanan bir toplantıyı mahkeme kararı olmaksızın iptal ya da erteleme yetkisi de verdiğini ifade ederek, "Bu da ciddi bir şekilde örgütlenme hakkına, insanların diğer insanlarla eşit dini haklarına sahip olma haklarına aykırı olan işlerdir" diye konuştu.

Söz konusu hususların özelikle Avusturya anayasasına da aykırı olduğuna yönelik düşüncesini paylaşan Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Zannediyorum önümüzdeki günlerde Avusturya Anayasa Mahkemesine bu maddelerle ilgili, ilgili maddelere ilgili başvurular yapılacaktır. Ümit ederiz ki Avusturya Anayasa Mahkemesi, bu maddelerin eşitlik prensibine örgütlenme hakkı açısından ciddi sakıncalar doğurduğuna karar verir ve bunlar düzeltilebilir. Şimdi işin yasal kısmı, hukuk kısmı başka ama esas üzerinde durmamız gereken kısmı siyasi kısmı. Evet, bir tarafta islamofobinin, İslam karşıtı faaliyetleri her geçen gün artıyor. Diğer taraftan maalesef DEAŞ ve benzeri örgütlerin İslamı, kafa kesen, kol kesen zulüm eden, baskı yapan terörist faaliyetlerle uğraşan bir görüntü altında İslamı takdim etmeleri, maalesef iki tehlikeli akım eş zamanlı olarak Avrupa'da ve Batı dünyasında, bütün dünyada etkili olmaya çalışıyor."

"Yanlışlıkların düzeltileceğini ümit ediyorum"

Batı toplumlarında çok sayıda Müslüman toplulukların yaşadığını belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Avusturya yönetimine buradan dostane şu çağrıda bulunmak istiyorum; burada Avusturya yönetiminin bir siyasi karar vermesi lazım. O siyasi karar da şudur; Avusturya da milyonlarca Müslüman var. Çok sayıda Türkiye kökenli olan, Türk vatandaşı olan, aynı zamanda Avusturyalı olan insanlar var.  Şu kararı vermek durumunda; bu baskılar bir tarafta DEAŞ benzeri örgütlerin oluşturduğu olumsuz hava, diğer tarafta İslam karşıtlarının oluşturduğu olumsuz hava. Bu etkiler altında Müslümanları potansiyel suçlu olarak kabul edip Müslümanları toplumdan tecrit mi edeceğiz, yoksa Müslümanlar, gayrimüslimlerle beraber, eşit, özgür Avusturya vatandaşları olarak ya da Alman vatandaşları olarak, Fransa vatandaşları olarak birlikte mi yaşayacaklar? Herhalde siyasi akıl Müslüman toplulukların eşit insanlar olarak eşit demokratik haklarını kullanan topluluklar olarak Avusturya toplumunun içerisinde var olmasını gerektirir.

Ben bu çerçevede yapılan yanlışlıkların düzeltileceğini ümit ediyorum. Avusturyalı siyasetçilere, meslektaşlarımıza meseleyi kısa vadeli, hükümeti de anlıyorum, özellikle ırkçı partilerin, sağ hareketlerin, aşırı sağ hareketlerin yükselmesi bazı hükümetler üzerinde baskılar oluşturuyor ama bunlar geçicidir, bunlar kısa süreli baskılardır. Bu baskıları dikkate alıp burada yanlış adım atmaktansa, zaten Avusturya'da uzun yıllar yaşayacak olan bu Müslüman toplulukların hak ve hukukunu esas alıp, onları gerçekten birinci sınıf Avusturyalılar olarak yetiştirmek herhalde daha akılcıdır, daha siyasidir, daha doğrudur ve dünya barışına da daha ciddi bir şekilde katkıda bulunur diye temenni ediyorum. Ben bu yanlıştan ümit ederim ki kısa süre içerisinde anayasa mahkemesinin kararları doğrultusunda da geri dönülmüş olur."

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Avusturya, bu yasa tasarısını kabul ederse, 100 yıl geriye gitmiş olur…”

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Avusturya parlamentosunda oylanacak “Avusturya İslam Yasa Tasarısı” hakkında açıklamalarda bulundu.
Son dönemde Avrupa’da her ülkenin, kendine özgü bir İslam oluşturma çabasının bulunduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Din konusu bir mühendislik konusu değildir. Ülke yöneticilerinin kendi ülkelerine özgü bir İslam oluşturma çabalarının beyhude bir çaba olduğunu belirtmek istiyorum.” dedi.

“Avusturya, bu yasa tasarısını kabul ederse, 100 yıl geriye gitmiş olur…”
Bu yasa tasarısıyla Avusturya’nın dini özgürlükler konusunda 100 sene geriye gitmiş olacağını vurgulayan Başkan Görmez şöyle konuştu;

Avusturya, İslamiyet’i resmi olarak 100 sene önce kabul etmiş ilk Avrupa ülkesidir. Hatta 2 sene önce de, İslamiyet’i resmen kabul edişinin 100. yılı törenlerini düzenlediler. Ben de konuk olarak, konuşmacı olarak bu törene katıldım. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizi ve oradaki vatandaşlarımızı ilgilendiren boyutlarını, Avrupa’daki bütün Müslüman kardeşlerimizi de ilgilendiren boyutlarını dikkate alarak, bu yasa tasarısını büyük bir üzüntüyle takip ettiğimizi ifade etmek isterim. Bu yasa tasarısıyla aslında Avusturya dini özgürlükler konusunda 100 sene geriye gitmiş olur diye endişe ediyorum. Çünkü dini özgürlükler açısından pek çok kısıtlamayı beraberinde getiriyor. Oysa bugün çağdaş dünyada bir yasa tasarısı hazırlanırken o ülkede yaşayan bütün inanç mensuplarını dikkate alarak, bu düzenlemenin yapılması gerekiyor.
“Avusturya’da akli selimin hakim olacağına ve tasarının parlamentodan geçmeyeceğine inanıyorum…”
Yaklaşık 30-40 senedir Avusturya’da yaşayan, Türkiye’den giden vatandaşlarımıza yönelik hizmetler yürüten Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) ile Diyanet İşleri Başkanlığımızın ilişkileri çerçevesinde Avusturya’daki vatandaşlarımıza yönelik din hizmetleri yürütüyoruz, din eğitimi hizmetlerin katkıda bulunuyoruz. Doğrusu bu işbirliği içerisinde bugüne kadar, Avusturya’da huzursuzluğa neden olabilecek bir tek hadise yaşanmış değildir. Aslında ATİB’in Diyanet İşleri Başkanlığıyla birlikte Avusturya’da yürüttüğü hizmetler, başka ülkelere de örnek olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla Avusturya’nın bunu dikkate alarak daha da geliştirmesi gerekirken, İslamofobik düşüncelerin etkisinde kalarak, bazı eleştirileri dikkate alarak, böyle bir yasa tasarısının gündeme gelmiş olmasını şahsen büyük bir üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Ben yine de akli selimin hakim olacağını düşünüyorum. Parlamentoda ve senatoda bu tasarı genişçe bir tartışma imkanı bulunduğunda çıkacağına ihtimal de vermiyorum. Çünkü bu 100 yıllık tecrübe iyi okunduğunda ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile ATİB’in birlikte yürüttüğü 30 – 40 yıllık tecrübe çok iyi anlatıldığında zannediyorum, böyle bir tasarıya destek çıkmayacaktır. Çünkü birlikte yürüttüğümüz bu hizmetler, aslında sadece Avusturya’da yaşayan vatandaşlarımıza din hizmeti sunmakla yetinmiyor. Aynı zamanda birlikte barış içerisinde yaşama imkanı sağlayacak çok önemli bir ortamın oluşmasına da Diyanet İşleri Başkanlığı, ATİB ve diğer kuruluşlar büyük katkılar sunmuşlardır. Dolayısıyla bunu bıçak gibi keserek, bu 40 yılık tecrübeyi, 100 yıllık Avusturya tecrübesini, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminden kalma, Balkanlardaki birlikte yaşama ahlakını ve hukukunu yok sayarak, orada kendi vatandaşlarına hizmet eden insanları doğrudan kapı dışarı edeceklerini zannetmiyorum ve bunun doğru olmadığını düşünüyorum.
“Bu yasa tasarısı dini özgürlükler konusunda pek çok konuda kısıtlamayı barındırıyor…”
Avusturya Katolik Kilisesi’nin yöneticilerinden başta Kardinal Schönborn olmak üzere bu yasanın doğru olmadığını ifade etmiş olmalarından da sevinç duyduğumu ifade etmek istiyorum. Kendisi hem telefon görüşmelerimizde hem de kamuoyuna verdiği bilgilerde, bu yasa tasarını doğru bulmadıklarını söyledi. Aslında Charlie Hebdo saldırısından hemen önce, benim Avusturya ziyaretim olacaktı. Kardinal ile görüşmelerimiz olacaktı. Orada belki de birlikte bu yasa tasarısının taşıdığı sorunları topluma anlatma imkanı bulacaktık. Ancak maalesef, Avrupa’da yaşanan bu son hadiselerden dolayı bu gerçekleşmedi. Ama Kilisenin de bu yasa tasarısına karşı bir tavır içinde olması sevindiricidir. Ben yine de akli selimin hakim olacağını düşünüyorum ve tasarının ciddi bir tartışma ortamı bulduğunda hayatiyet bulmayacağı, gerçekleşmeyeceğine yönelik umutlarımı ve kanaatlerimi ifade etmek istiyorum. Bir sürece yayıldığında da biz, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, hem bütün bunların sebeplerini, gerekçelerini daha geniş bir şekilde yetkililerle paylaşmaya devam edeceğiz.
“İslam evrensel bir dindir…”
Bu sadece Avusturya ile ilgili değildir. Bizim Avrupa’da yaşayan 5 milyon civarında vatandaşımız ve ayrıca 20 milyona yakın Müslüman kardeşimiz var. Dolayısıyla bir bütün olarak meseleyi ele almak gerekiyor.
“Her ülkenin kendine özgü bir İslam oluşturma çabası, beyhude bir çabadır…”
Sadece Avusturya üzerinde değil, Avrupa’daki bütün dostlarımıza, bütün hükümetlere hitaben şunu söylemek istiyorum. Bilhassa azınlık politikaları, entegrasyon politikaları, birlikte yaşama kültürünün zayıflaması, İslamofobinin ilerlemesi neticesinde daha ciddi önlemler almak varken her ülkenin kendine özgü bir İslam oluşturmak çabasını çok büyük bir hayretle izlediğimi ve bunun bütün Avrupa’yı çıkmaza götüreceğini ifade etmek isterim. Nitelikli birlikteliğin önünü açacak özgürlükleri çoğaltmak, din eğitimi ve din hizmetlerinin önündeki imkanları aşmak varken, İslam karşıtlığı, İslamofobi gibi yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak için çaba göstermeleri gerekirken, her ülkenin zaman zaman bir araya gelip, güvenlik endişeleriyle kendi ülkelerine özgü bir İslam inşa etmeye kalkışmalarının bilimsel, ahlaki, tarihi hiçbir değeri yoktur, bu doğru değildir.
“Din konusu bir mühendislik konusu değildir…”
Orada yaşayan Müslüman vatandaşlarla birlikte bir geleceği inşa etmenin yollarını aramak gerekir. Yaklaşık 40 senedir Avrupa’nın merkezinde din hizmetlerini yürüten bir müesseseni bir mensubu, bir temsilcisi olarak bugüne kadar verdiğimiz her türlü yardımı ve desteği vermeye devam edeceğiz. İlahiyat fakülteleri açılacaksa buna destek vereceğiz. Zaten bazı yerlerde ilahiyat fakülteleri açıldı. İlahiyat fakültelerinin bir güvenlik, bir entegrasyon politikalarının parçası olarak değil, bilimsel bir gayeyle açılması gerekiyor. Her ülkenin kendilerine özgü bir İslam’ı olmaz, İslam evrenseldir ve kaynakları bellidir. Dolayısıyla din konusu mühendislik konusu değildir. Ülke yöneticilerinin oturup kendi ülkelerine özgü bir İslam oluşturma çabalarının beyhude bir çaba olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

  
759 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın